0Yorum

Var Olmak Mı Varlıklı Olmak Mı

        Moskova’ya gittiğim zamanlar ilk uğradığım yerlerin başında Nazım Hikmet’in mezarlığı gelir. İlk ziyaretimde çok etkilendiğim mezarlık kapısında “Var Olanların Mezarlığı” yazar. Çiçek bahçesine benzettiğim bu huzurlu yerde yakın tarihe damgasını vuran ünlü isimler yan yana yatmaktadır.

        Varlıklı olmak, zengin olmak, var olmak hep ayrı kavramlardır. Her varlıklı insan var olamaz. Hem zengin olmak hem var olmak çok az insana nasip olan bir haslettir.

        Mustafa Koç bu fani dünyadaki çok özel meziyetleri üzerinde bulunduran bir insandı.

LÖSEV ETKİNLİĞİNDE TANIDIM

        Koç ailesi ile tanışmam ve yakınlaşmam Söğütözü tesislerinde 16 yıl önceki bir faaliyette başladı. Söğütözü’ndeki Otokoç’ta dönemin başarılı Genel Müdürü Cenk Çimen’i, zamanın Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Emir Astsubaylığı görevini yürüten dostum Kadir Yıldırım aracılığıyla tanımıştım. Koç ailesi sosyal sorumluluk projelerinde bayrağı elinden hiçbir zaman bırakmaz.

        Tüm geliri Lösev’e bağışlanmak üzere bir yemek panayırı düzenlemişti Otokoç. Cenk Bey çok önem veriyordu böyle projelere. Ben de bir stand kurdum. İsmini Semahat Arsel’in “Eskimeyen Tatlar” kitabından esinlenerek koydum. Çok ilgi gördü. Tokat’tan özel Narince üzümü yaprağını temin edip hakkını vererek parmak inceliğinde zeytinyağlı yaprak sarma, kadınbudu köfte, fırın sütlaç, hünkar beğendi gibi güzide yemekler vardı stantta. Hepsi kısa sürede satıldı. Tüm geliri de lösemili çocuklara kaldı. Fakat Koç ailesi benim bu içten yardımseverliğimi hiçbir zaman unutmadı.

TRİLYE FANATİĞİYDİ

        Trilye’nin açıldığı ilk günlerden bu yana Ankara’dan bir marka yarattığımız için ziyadesiyle memnun olan Semahat Arsel Hanımefendi, Rahmi Koç, Ali Koç, Ömer Koç ve merhum Mustafa Koç’un restoranı ziyaret ettiklerinde söyledikleri güzel sözler, minik ama içten iltifatlar bana inanın büyük güç verdi yıllardır.

        Rahmetli Vehbi Koç’un Ulus’ta ticaret hayatına başlayıp Koç efsanesini yaratması onların Ankara’ya olan vefa duygularını hiçbir zaman azaltmadı. Ankara onlar için çok özeldi.

        Mustafa Bey üç saatliğine bile Ankara’ya gelse mutlaka Trilye’ye uğrardı. Koç Holding Resmi İşler Direktörü Ufuk Çıplak, Mustafa Bey’in her Ankara’ya gelişinde yanından ayrılmaz bize önceden bilgi verirdi. Çünkü yemek saati yaklaştığında ibre Gaziosmanpaşa istikametine dönerdi.

İÇİMİZDEN BİRİYDİ

        Koç Holding’in uzun yıllardır Ankara’daki vefakar üst düzey yöneticisi Tunç Koyuncu Bey’i taziye için aradığımda çok zor konuşuyordu. “Bir gün önce Ankara’daydı, sanki vedalaşmaya geldi” diye konuşmakta zorlanıyordu. Restoranda herkesin ilgi odağı oluverirdi, birleştiriciydi, partiler üstüydü. Anadolu esnafının ekmeğiydi, suyuydu, çarkının bir parçasıydı Mustafa Koç.

        Bir keresinde yine öğle saatlerinde Erzurum Ticaret Odası yöneticileri salondaydı, herkes ayağa kalktı o girince. Bununla da yetinmeyip yanına gitmişlerdi elini sıkmak için. Kimseyi pas geçmezdi. Gerçekten sözcüğün tam anlamıyla insandı.

        Lagos balığını çok severdi, mevsiminde kalkan balığını da. Olta levreği denk gelirse affetmezdi. Ama gelenekselciydi, Anadolu’dan hiçbir zaman kopmamıştı. Dünyanın en lüks lokantalarında yemek yiyen Mustafa Koç için yine de suyu azalmamış bir lagos şiş, ne suşi ne de saşimi ile mukayese görürdü.

ÜLKE SEVGİSİ ÖNDEYDİ

        Türkiye’nin en zengin insanını hiçbir zaman şaşalı bir gelişle, lüks bir arabayla görmedim. Kendi ürettiği marka arabalarla sıradan bir insan gibi gelir, mütevazı bir şekilde yemeğini yer, masa ayrımı yapmaz, geleneksel yemek ve balıkların dışında hiçbir özel isteği olmazdı.

        Bazen kemerime, ayakkabıma takılırdı, “Yakıyor yine Süreyya Bey” diye espri yapardı. Bebek’te eski Poseidon’un yerini kiraladığımı ve yaz aylarında Trilye’yi Bebek’te açacağımı duyunca çok mutlu olmuştu.

        Komisinden mutfak şefine kadar herkesle selamlaşır, inanılmaz bir pozitif elektrik yayardı ortama. Onu sevmeyen, ona saygı duymayan bir insan olabileceğini sanmıyorum. Emeğe verdiği değer, insanları onore etme özelliği ailenin her ferdinde bulunan bir özellik. Fotoğraf çektirmek gibi bir isteğim olmadı hiçbir zaman. Hiç aklıma gelir miydi Mustafa Bey’in vaktinden önce bizi terk edeceği. Kimin aklına gelirdi ki?

VAR OLANLAR ÖLÜMSÜZDÜR

        Spora bu denli düşkün, sağlıklı bir insandı Koç. Golf oynamayı hiç ihmal etmez, kulübün de başkanlığını yapardı.

        Duvarda asılı diplomalar, para, mal, mülk insanı insan yapmaya hiçbir zaman yeterli olmuyor. Mustafa Bey’in hasletinde insanlık vardı sonradan kazandığı bir şey değildi. Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasındaki çizginin nerden geçtiğini çok kolay bulurdu.

        Artık ne söylesek, ne yazsak yetersiz kalacak. Geçen hafta pek çok okuyucum niçin Mustafa Koç’u yazmadığımı sordular. Ceviz gibiyim herhalde, kabuğumu kırmadan içimi de kabuk zannetmesinler. Çok duygusalım. Sevdiğim çok değerli dostlarımı üst üste kaybettim. Tam bir yaprak dökümü gibi bu kış mevsimi. Yeni restoranımı göremeden aramızdan ayrılan dostlarım var. Tam acısı azalmışken Mustafa Bey’in ölümü derinden sarstı. Trilye’nin duvarları olsa da konuşsa diyordum ya açılış davetiyesinde…

        Yüreğimiz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya bizim için dönmesini durdurmuyor. Yüreğimizde hep var edelim Mustafa Koç’u. Hiç unutmayalım, unutmayacağız.

 

Yorum Yazın