0Yorum

Engellilere Ömrünü Adayanlar

Acile kaldırılıp kalp hastalıkları katına yerleştirilen adam uzun saçları, traşsız suratı, pisliği, tehlikeli şişmanlığı ve sedyenin alt rafına atılmış siyah motosiklet ceketiyle bu parlak mozaik zemin, çalışkan, üniformalı personel ve katı enfeksiyon işlemlerinin steril dünyasında çok yabancıydı. Kesinlikle dokunulmayacak olanlardan. Bu insan eti öbeği önlerinden geçerken görevli hemşireler gözleri fal taşı gibi açılmış onu izliyor her biri ürkek ürkek başhemşireye bakıyordu. Söze dökmedikleri ama yalvarırcasına ilettikleri mesaj “Bunu alacak yıkayacak ve ona bakacak kişi olmayayım”dı. Bir meslek erbabının gerçek göstergelerinden birisi, akla gelmeyeni yapmaktır. Olanaksızla ve zor olanla uğraşmak, dokunulmayacağa dokunmaktır. Başhemşire “Bu hastayı ben istiyorum” dedi. Bu bir başhemşire için olağandışıydı, hiç alışılmadıktı ama insan maneviyatına hayat veren, onu iyileştiren ve yücelten kaynak işte oydu. Başhemşire kauçuk eldivenlerini takıp bu devasa hiç de temiz olmayan adamı yıkamaya hazırlanırken yüreği sızladı. Ailesi neredeydi acaba? Annesi kimdi? Küçük bir çocukken nasıldı? Çalışırken, usul usul bir şarkı mırıldanıyordu. Bu adamın, hissediyor olduğunu bildiği korkuyu ve utancı yatıştırır gibiydi. Sonra tuhaf bir arzuyla “Bugünlerde hastaların sırtlarını keselemek için zamanımız olmuyor ama bunun sana iyi geleceğine bahse girerim” dedi. “Kaslarının gevşemesine ve iyileşmesine yardım edecek. Buranın bütün amacı bu değil mi? İyileştirmek.” Şişman, pul pul olmuş kırmızı deri, yıkıcı bir yaşam tarzının ipuçlarını veriyordu. Muhtemelen yemek, içki ve uyuşturucu bağımlılığı. Başhemşire bu gergin kasları ovarken mırıldanıyor ve dua ediyordu. Büyümüş, haşin bir yaşam tarafından reddedilmiş ve düşmanca, zorlu bir dünyaya kabul edilme mücadelesi veren bir erkek çocuğun ruhu için dua ediyordu. Finalde ılık losyon ve bebe pudrası vardı. Görüntü neredeyse gülünçtü, losyon ve pudra bu kocaman yabancı yüzeyle nasıl da bir tezat oluşturuyordu. Adam sırtüstü dönerken yanaklarından yaşlar süzüldü ve çenesi titredi. Şaşırtıcı güzellikteki kahverengi gözleriyle başhemşireye gülümsedi ve titrek bir sesle şöyle dedi: “Yıllardır kimse bana dokunmamıştı, teşekkür ederim, iyileşiyorum.” Rukiye Turan Genç, kendini insanlığa adamış çok değerli bir fizyoterapisttir. İnsancıl ve temiz duygulara bürünen Rukiye Hanım, Hacettepe Üniversitesi’nden mezun olduğundan beri otizm tedavisinde uzmanlaşıp bu zor hastalarla içtenlikle uğraşmanın verdiği mutluluğun hazzını yaşamaktadır.

GÜNEY AFRİKA’DA GÖNÜLLÜ ÇALIŞTI

Bir otizm gönüllüsü olarak Güney Afrika Johannesburg’taki Witwatersrand Ünivesitesi’nde bir yıl gönüllü olarak çalışan Rukiye Hanım, sanki bu iş için yaratılmış gibi. Güney Afrika’da baktığı hastalarını anlatırken gözlerinin içindeki hüzünlü sevincini hissediyorsunuz. Ne yaparsan yap en iyisini yap. Gerçekten işini en iyi şekilde yapanlardan Rukiye Hanım.

ÖZEL EĞİTİM MERKEZİNDE ÇALIŞIYOR

Tanıdığım en başarılı pazarlama üstatlarından, hatta pazarlama dehası diyebileceğiniz Rainbow Elektrikli Ev Aletleri’nin kıdemli personeli Ogün Genç’in eşi olan Rukiye Hanım’ın Mubahat Yağmur ve Melek Doğa isimli iki kız çocuğu var. Çayyolu’ndaki Oruçoğlu’nun Furkan Oruç Özel Eğitim Merkezi’nde duyu bütünleme otizm üzerine uzmanlaşan Rukiye Hanım çok vicdanlı birisidir. “Çocukların hastalığından ekmeğimizi sağlıyoruz” diyen Rukiye Genç “Bu işi yaparken vicdanınızın sesini dinlemelisiniz” diyor. Paranın ikinci planda olması gerektiğini vurgulayan Rukiye Genç fizyoterapistliğin özveri isteyen bir meslek olduğunu dile getirmektedir. Hayatın çarklarına öyle kaptırdık ki kendimizi etrafımızda dönen pek çok şeyden haberimiz olmuyor, başımıza veya yakınlarımıza bir şey gelmediğinde. O zaman öğreniyoruz ama çok maliyetli oluyor bu tür öğrenmek. Önceden öğrenenler, indirimli fiyatta öğrenirler, otoriteden öğrenenler özgürlük bedeliyle öğrenirler, deneyerek öğrenenler etiket fiyatından öğrenirler, yaşamdan öğrenenler gecikme zammıyla öğrenirler. Yaşamdan da öğrenmeyenler boşa gitmiş yaşamlarıyla öğrenirler. Ee boşuna dememiş Çinliler, “Bir saatliğine mutlu olacaksanız şekerleme yapın, bir günlüğüne mutlu olacaksanız balık avlamaya gidin, bir aylığına mutlu olacaksanız evlenin, bir yıllığına mutlu olacaksanız bir servete konun, tüm yaşam boyu mutlu olacaksanız, işinizi sevin.” Sen işini sevdikçe hem mutlu olacak hem de mutluluk saçacaksın Rukiye Hanım. Kurban Bayramınızı kutlar, nice mutlu bayramlara erişmenizi dilerim.

Yorum Yazın