0Yorum

Bolu’dan Washington’a

 

Yamaç tırmanışına katılmak isteyen genç kadın cesaretini toplayıp bir grup arkadaşıyla bu arzusunu gerçekleştirdi. Tırmanacakları yere vardıklarında neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen kadın çok azimliydi. Emniyet kemerini takıp, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.

Bir süre tırmandıktan sonra nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla kadının gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkânsızdı.
Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve kadın artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içindeki kadının dua etmekten başka yapabileceği pek bir şey yoktu. “Allah’ım! Sen şu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.”
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri “Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı. Lensini kaybeden kadının sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.
Eve döndüklerinde kadın lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı:
“Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilmiyorum. Bunu yiyemem ve bu nesne neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım.”
Öğrencilik yıllarından tanıdığım Mustafa Dinç, Türkiye’nin yetiştirdiği çok özel değerlerden birisidir. Başarılı subaylık yıllarının henüz başlangıcında, mesleğinin baharında üsteğmen rütbesiyle emekli olmak zorunda kaldıktan sonra mücadele dolu bir yaşam bekliyordu Mustafa Bey’i. Hem de ne mücadele! Tam “Vay be” dedirtecek, parmak ısırtacak cinsten.

DÜNYA BANKASI’NA YOLCULUK

1991 yılı kasım ayı onun için çok hüzünlü ama başka güzelliklerin başlangıcı olan bir aydı. Gemileri yakarak Amerika’ya gitti. Rüyalarını gerçekleştirmek, hayallerine kavuşmak için Washington’daki George Mason Üniversitesi’nde doktora öğrenimine başladı. Ama onu okutacak, barındıracak, hayatını idame ettirecek kadar geliri yoktu. Hayaller ülkesi onun için kâbusa dönüştü birdenbire. Kendisini sudan çıkmış balık gibi hissediyordu. Yıllarını verdiği mesleğini bırakıp sivil hayatın zorlu mücadelesi ile karşılaşmak zorluyordu Mustafa Bey’i. 1993 yılında Türkiye’ye geri döndü, doktorayı yarım bıraktı.

KOMİLİKTEN BAŞLADI

Türkiye’de güç toplayıp 1994 yılında tekrar döndü Amerika’ya. Hırslanmıştı iyice. Onun için gece gündüz diye bir kavram yoktu. Bir restoranda komi olarak çalışmaya başladı. Kendisini sevdirmişti, kısa sürede garsonluğa terfi etti.
Kamyon şoförlüğünde daha iyi kazanç vardı. Patronu onun dürüstlüğünü ve çalışkanlığını tespit etti ve donut dağıtımı görevini verdi. Plasiyerlik yaptığı donut firması ona ortaklık teklif etti. Sevmişti bu işi Mustafa Bey. Kasım, aralık, ocak aylarında donut iyi satılıyordu. Cirolar iyiydi. Ama bahar gelince, sıcak havalarda satılmaz oldu donutlar eskisi gibi. Üstüne üstlük ölümden döndüğü bir trafik kazası geçirdi. İki ameliyattan sonra sağlığına kavuştu.
Yağmurlu bir akşam tam nekahat dönemindeyken sakin sakin evine giderken siyahilerin saldırısına uğradı.

BAŞARI ENGELLENEMEZ

Hayatta hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz. Bir taraftan para kazanan Mustafa Dinç, diğer taraftan üniversitenin en başarılı doktora öğrencisi oluverdi! Bunca sıkıntıdan sonra hayatının en keyifli dönemi başlamıştı bile. Hocaları üzerine titriyordu. Işık görmüşlerdi onda.
Mezun olmadan beş makale yayınladı. Maaşın ötesinde yılda 24 bin TL gibi bir takviye yapmıştı yönetim.
Doktorayı bitirdikten sonra Dünya Bankası’ndaki tırmanışı başladı. O çok sakin, yaratıcı ve karar verici duruşuyla kalkınma ekonomileri bölümünde çalışmalarına devam ediyor.

BİLDİKLERİNİ AKTARMAYI SEVER

Mustafa Dinç, Dünya Bankası Kalkınma Ekonomileri Bölümü’nde joker gibi aranan adam. Hiç yerinde duramıyor. Bir hafta Moğolistan’da, bir hafta Tacikistan’da, bir hafta Kuzey Irak’ta. Dünyayı dolaşıyor, kalkınmakta olan ülkelere katkı sağlamak için kollarını sıvamış. Onları kalkındırmak için büyük çaba sarf ediyor. Bu arada ülkesini çok seviyor ve uzakta olmasına rağmen yakından izliyor tüm gelişmeleri. Öyle umutsuz falan da değil. Dünyayı tanıyan ve gezen Mustafa Dinç, Türkiye’deki özel sektör dinamiğinin dünyanın pek az ülkesinde var olduğunu, bu nedenle de Türkiye’nin önünün açılacağını vurgulayarak anlatıyor.
Kalkınma teorilerine giriş kitabı bulunan Mustafa Dinç, dünyanın neresine giderse gitsin, fırsat bulduğunda İstanbul, Ankara ve Bolu’ya uğrayarak hasret giderir. Aile büyüklerini ziyaret ederek sevindirir. Dünyanın pek çok ülkesinde gerçekleşen kalkınma referanslarına katılır Mustafa Bey.
Dünya Bankası’ndaki görevinin elverdiği ölçüde Washington D.C.’de George Washington Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders veren Dinç’in destek verdiği ülkelerde çok önemli bir yeri vardır. Kalkınma konusunda uzman olan, efendi ve çalışkan kişiliğiyle Dünya Bankası’nın sevilen ismi Mustafa Dinç, o kadar dev işlere imza atmasına rağmen son derece mütevazı bir yapıdadır.
Ülkesinden uzun yıllar uzak kalmasına rağmen, geleneklerinden ödün vermeyen, Türkiye’ye geldiğinde hemen ekmek arası hamsiye sarılan Mustafa Bey ile ne kadar gurur duysak azdır.
Hüzünlü başladık, karıncanın mucizesiyle canlandık, ama yerdeki çamura bakmayan bir ülke evladımızın çok uzaklardan yaptığı güzel gözlemlerle sona ulaştık. Su yolunu bulur ve pek çok ülkem insanı onu tanır zamanla. Ben ilk kez anlatmanın hazzını yaşayacağım.
Sadece güven arama, fırsat ara! Limandaki tekne güvendedir ama bir süre sonra altı çürümeye başlar.

Yorum Yazın