0Yorum

Usta Yönetmenler

Ağabeyim Kemal, İstanbul’da bir dönem Kurtuluş Ortaokulu Müdürlüğü yapmıştı. Son duraktaki Madam’ın Despinası’ndan, İşkembeci Apik’e, Şişhane’deki Sarı Madam adındaki kahvehaneye kadar giderdim. Öğrencilerinin babaları veya yakınları bölgedeki pek çok işletmenin sahibiydi. İnsanlar Sarı Madam’a gelir, oyun oynar, aileler çay içer, simit yer sohbet ederdi. Çok güzel Haliç manzarasına sahip olan mekan, Şişhane’den Hasköy’e dönen köşedeydi. Eskiden kahvehanenin anlamı oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Gençler kaçamak sigara içmek için oraya giderdi. Bir gün Şapat isminde bir beyin kahveye geldiğini ve çok sıkıntılı olduğunu gören arkadaşlarından biri “Hayrola Şapat, bir derdin mi var?” diye sordu. “Sormayın.” İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu. “Anlat bize Şapat.” Adam anlatmaya başladı. Dört tane dairesi olduğunu, bankada yüklü miktarda parası bulunduğunu ve birkaç da değerli mücevheratı olduğunu anlattı. İki kızını ve damatlarını çağırıp “Bunları size takdim edeyim, sonra birinizin evinde kalayım, yalnız yaşamak istemiyorum” dediğini söyledi. Söylediklerini yerine getirip her şeyini onlara verdi. İki kızında birer yıl kalacaktı öyle anlaşmıştı. Baştan her şeyin yolunda gittiğini sonra bu anlaşmanın aylara, haftalara, şimdi de günlere indiğini büyük bir buruklukla itiraf etti. “İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor, anlayacağınız beni her an kapının önüne koyacaklar” dedi. İshak Efendi diye bir adam, “Bu mudur senin bütün derdin?” dedi. “Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim” dedi. Sonradan duyduğumuza göre iki amca ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat’a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde “OB” harfleriyle bir de numara varmış. “OB” o zamanlar itibarlı bir banka olan Osmanlı Bankası’nın kısaltılmışı. “Bak bu anahtarı hangi kızının evinde kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. ‘Anahtarım kayboldu’ diye ortalığı ayağa kaldıracak sonra da bulacaksın. Kızın sana ‘Bu ne anahtarı?’ diye sorduğunda, ‘Ne anahtarı olacak? Kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu’ diyeceksin.” Şapat Bey, İshak Efendi’nin dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra da kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara “Ne böyle bir kasa numaramız var ne de böyle bir anahtarımız” demiş. Adam bir de yazı bırakmış ardından: “Sizi ancak böyle adam edebilirdim!” Geçtiğimiz hafta sonu değerli insan, dost canlısı Hasan Sümer tanınmış bir simayı konuk ediyordu. Masaya gittiğimde beyefendi, “Balık Ankara’da Yenir programınızı çok beğeniyorum” dedi. Bahsettiğim kişi Musa Çözen’di. Daha sonra bu mutluluğumu TRT’nin başarılı prodüktörü ve “Balık Ankara’da Yenir” programının yapımcısı ve yönetmeni Sibel Urgancıoğlu ile paylaştım. Şu aralar önümüzdeki dönem birlikte yapacağımız bomba gibi bir gurme programının hummalı çalışması içinde olan sevgili prodüktörüm Urgancıoğlu, Musa Çözen’i şöyle tanımladı: “TRT’nin gelmiş geçmiş en usta ve yetenekli yönetmenlerinden birisidir” dedi. “Çok ünlü bir kişi olmasına ve özel kanallarda çok başarılı olmasına rağmen geçenlerde karşılaştığımızda ‘Ben TRT mensubuyum’ diyor. Beni de çok duygulandırdı.” Çalıştığı kurumun tutkun bir fanatiği olan Sibel Hanım’ın etkilenmesi beni daha da mutlu etti. İnsanın öz evlatlarının bile bu kadar vefasız, acımasız olduğu bu dünyada şöhretli bir yönetmenin yıllar önce ayrıldığı kurumuyla ilgili çok güzel düşüncelerde olması son zamanlarda çok aradığımız özelliklerden birisidir. Musa Çözen, televizyon dünyasının usta bir yönetmeni olup, Türkiye’de futbol maçlarının naklen yayını denince herkesin ismini tek geçtiği insandır. Yıllardır izlediğimiz maçların birçoğunda onun imzası vardır. Televizyonların duayen maç yönetmeni Çözen, TRT’de başladığı meslek hayatına özel televizyonların kurulması sonrasında başta Türkiye Birinci Futbol Ligi karşılaşmalarının yayını olmak üzere pek çok canlı yayınla devam etmektedir. Aralarında 32. gün olmak üzere birçok önemli programın çekimlerinde yönetmenlik görevini üstlenmiştir. Meslek hayatında başına pek çok ilginç olay gelen Çözen, Fenerbahçe stadındaki kameraların kabloların kesildiği olayı ve yaşadığı şoku hiçbir zaman unutamıyor. O kadar da mütevazı ki şansına hep işini bilen insanlarla çalıştığını söylüyor. Balık ve deniz ürünlerine oldukça ilgili olan Musa Çözen, son derece dikkatli, işine odaklanırken dünya ile ilişiğini kesen, bambaşka bir yetenek. Uzun deneyimlerine rağmen işe yeni başlamış gibi bir heyecan içinde. Tüm inisiyatif ve yaratma eylemleriyle ilgili bir tek basit gerçek vardır: Kişi kendini gerçekten adadığı anda “kader” de harekete geçmektedir.

Yorum Yazın