0Yorum

Berlin’deki Gururumuz

 

8-12 Ekim tarihleri arasında Almanya’nın Köln kentindeki Anuga Gıda ve İçecek Fuarı’na oğlum Koray ve arkadaşı Efe Tarakçı ile birlikte katıldık. Uzun yıllardır takip ettiğim yurt dışı fuarlarında Türk firmalarının gelişimini görmek beni çok mutlu ediyor. Bir zamanlar kapı kenarlarında, sanki kerhen yer verilmiş gibi duran firmalarımız artık en güzel standların sahibi olmuş.


Türk firmaları artık pazarlamaya önemli bütçeler ayırmaya başlamış. Bence başlı başına önemli bir gelişme bu. Fuara gelen hemen hemen her yabancıya tekerlekli el çantası dağıtmışlar. Üzerinde kocaman bir Türkiye logosu var. Christoph Daum her zaman olduğu gibi Gazi firmasının standında bir taraftan Türkiye mesajları verirken diğer taraftan da forma imzalıyordu, ilgi odağı yapıvermişti bulunduğu yeri. 6500 firmanın katıldığı fuar çok hareketliydi.
Özellikle helal gıda standlarındaki artış dikkatimi çekti. Dünyanın en büyük salamıyla (7 metre uzunluk, 2,3 ton ağırlık) hatıra fotoğrafı çektirdik. Ama öyle sıkıştırılmış tonlarca ağırlıktaki bir üründen lezzet alamayacağımı bildiğim için tatmayı denemek istemedim.

Fuarda moralimin bozulduğu zamanlar oldu. Ankara’da restoranımızda kendi tarlamızdan, hiçbir kimyasal gübre kullanmadan ürettiğimiz salatalık, biber, nane gibi ürünleri, zeytinyağı ve doğadan yakalanan balıklarla birleştirirken, Avrupa’da rengarenk gıda boyaları, yapay tatlandırıcılar kullanılarak yapılan ürünler adeta şımarık çocuklar gibi standlarda göz kırpıyorlardı. Fastfood’çular tanıtım bütçelerinin musluğunu sonuna kadar açmışlar. Özellikle Tillman’s Burger pazardaki yerini almak için binlerce hamburgeri ücretsiz olarak dağıtıyor ve ilgilenen herkese tattırıyordu. Pizza ve benzeri hazır gıdalara, renkli gazlı içeceklere ilginin çok olduğu fuarda doğal ürünlerle ilgili dikkate değer bir şey göremedik. Uçsuz bucaksız fuar alanına dünyanın dört bir yanından insanlar gelmiş. Aslında bu fuarlar üreticilerle malı satacak toptancıları buluşturmak içindir. Orada da konusuyla ilgilenenler görüşme yapar ve odaklandıkları birkaç standı görmekle yetinirler. Yoksa bu kadar büyük bir alanı 1 haftada hakkını vererek gezmek imkansız.
Almanya’da taksilerin içi Anadolu kokuyor. Özellikle başkent Berlin’de bindiğiniz taksilerin sürücüleri çoğunlukla Türk. Kendinizi gurbette hissetmiyorsunuz. Çünkü herkesin radyosu Metropol FM’e ayarlanmış. Almanya’nın tek Türkçe radyosu Metropol FM inanılmaz güzel yayınlar yapıyor. Türklerin Türkiye ile köprüsünü kuruyor.

Tamer Ergün Metropol FM’in Genel Müdürü. Radyo deyip geçmeyin. Etkinliği birkaç TV haber kanalına denk gelir. Tamer Bey’in annesi Akşehirli, babası İstanbullu. Bizi öyle bir temsil ediyor ki gözleriniz yaşarır. Geçenlerde aldığı iki ödül yüklendiği misyonu anlatmaya yeter. Bir tanesi “Türk Alman Federasyonu Medya Ödülü”. Diğeri “En Nüfuzlu 12 Berlin’li Ödülü”. Almanlar öyle kara kaşa kara göze ödül vermezler. Ödül alan 12 kişinin içinde Alba Grubu’nun Başkanı, Sanayi ve Odalar Birliği Başkanı olan Eric Schweitzer gibi Almanya’nın önemli isimleri de var. Öyle bir güven kazanmış ki Ergün, Alman Vakıfları onunla yararlı işler yapmak için sıraya giriyor. Özellikle Robert Bosch Vakfı, Tamer Bey’in eğitim konusundaki duyarlılığını bildiği için birlikte güzel çalışmalar yapıyorlar.
Şu sıralar Tamer Ergün okuma sevgisini artıran 10 altın kuralı hem Alman hem de Türk çocuklarına dikte ettiriyor. Özel günlerde çocuğa kitap hediye edip, ödüllendirmekten, küçük yaşta çocuğun odasında bir kitap köşesi kurmaya varıncaya kadar çok önemli kurallar bunlar.
Çocukların iki yaşında kitap okumaya başlayabileceklerini söyleyen Ergün, “Çocuğunuza karşı sabırlı olun” diyor.
Türkiye’de de TV kanallarında eğitimle ilgili çalışmalar yapmak istediğini, diyar-ı gurbetlerden ülkesine nasıl faydalı olabileceğinin çabasını harcadığını ve heyecanını hissetmek beni de çok duygulandırdı.
Zarif eşi Nilgün Hanım’ın kendisine çok yardımcı olduğunu söyleyen Tamer Ergün, gittiği her yere barış götürebilen, bağdaştırıcı olabilen, nefret olan yere sevgi, yaralanma olan yere affedicilik, kuşku olan yere inanç, ümitsizlik olan yere ümit, karanlık olan yere aydınlık ve üzüntü olan yere sevinç paylaştıran bir insan.
Kusurları görenlerden değil, kusurları örtenlerden, teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden, anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden, yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olabilen bir insan.
Yağmur gibi hiçbir şey ayırmadan aktığı her yere canlılık bahşeden, güneş gibi hiçbir şey ayırt etmeyip ışığı ile tüm varlıkları aydınlatan, toprak gibi her şeyin üzerine basıldığı halde hiçbir şeyini esirgemeyip hizmetlerini verebilecek bir insandır Tamer Ergün. Berlin’de abide gibi dikilmiş, herkesin gıpta ile baktığı gururumuzdur.

Yorum Yazın