0Yorum

Organik Masalı

Salgın hastalıklardan korunma, hastalığa yakalandıktan sonra vücudumuzda antikor oluşması, çabuk iyileşme ve bağışıklık sistemimizin güçlendirilmesi gibi kavramlar son zamanlarda gündemimizden hiç düşmüyor. Hastalığı oluşturan koşulları ortadan kaldırmak ortak paydamız olarak kabul edilmiş durumda. Bu durumda da yediklerimiz ön plana çıkıyor hemen.    

Organik gıdalar son yıllarda ilgi odağımız oldu. Çünkü yediklerimiz yüzünden başta kanser olmak üzere pek çok hastalığın pençesine düştüğümüz artık aşikar. Peki bize sunulan organik denilen gıdalar gerçekten organik mi? Kafamızdaki soru işaretleri devam ediyor.  

TANIMA UYANLAR VAR

Organik gıda, gıdaların özelliğini bozan her türlü kimyasaldan, ilaçtan, hormondan uzak yetiştirilmeyi gerektirir. Çok hassas bir dengedir bu. Başkent’te yıllardır tanıdığım Prof. Dr. Selçuk Yahşi zeytinyağı, zeytin, bal, salça gibi vücudumuz için son derece öneme haiz ürünleri organik olarak üretiyor. Amatör ruhu ve yaşam gustosu ağır basıyor Selçuk Hoca’nın. Kilometrelerce bakir alanda üretim yapıyor, hiçbir kimyasal ürün kullanmıyor. Sonuç muhteşem!

Bir dost meclisinde organik zeytinyağı üretimi yaptığını söyleyen hanımefendi zeytinliğin içinde traktörü bile kendisinin kullandığını belirtince “Pardon” dedim, “Zeytin ağaçlarının arasında traktörle dolaşınca organik zeytin yetişir mi? Onun adı da organik tarım olur mu?” diye soruverdim.

Birkaç yıl önceki ziyaretimde Fransa’da Chateauneuf-du Pape bağlarında organik üzümün nasıl üretildiğini gördüm. Bırakın traktör kullanmayı, asmaların toprağını çapalatmak için Güney Amerika ülkelerinden işçi getiriyorlar. Bağın kapısından daha ötede araçlardan inip tepeye kadar kilometrelerce yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Egzoz dumanı ile ürünleri rahatsız edecek hiçbir cihaz kapıdan içeri girmiyor.

MİDYELER ORGANİK OLUR MU?

Son zamanlarda donmuş midyede zehirlenmeye sebep olan okadaik asit saptanınca norovirüs salgınları gündeme geldi. Midyeciler de tüketicilere güven vermek için “organik midye” etiketini bastılar ama komik duruma düşüyorlar. Çocukluğumda Çanakkale boğazında Eceabat-Çamburnu bölgesinde yedi mil hızla akan akıntıda tertemiz sudan topladığım midyelere söyleyecek hiçbir sözüm yok. Sıkıntı kaçak avcılık yapıp, kirli sularda, midye üretiminin izin verilmediği bölgelerde ve aylarda piyasaya çıkarıp aldatıcı etiket yapıştıranlarda… Umarım pandemi tüketiciyi kandırma çabalarının kimseye yarar sağlamadığını hepimize öğretmiştir.

Ne üzümler, ne zeytinler, ne de midyeler suçlu! Suçlu sadece biziz… Hata arayan gözler mükemmeli göremez. Ama mükemmeli bir kez görmüş gözlere de hatalar mutlaka takılır.

Yorum Yazın