0Yorum

Turizmin Kaptanı

Hindistan’da yaşayan çok ünlü ressamın yaptığı eserleri herkes kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş. “Renklerin Ustası” anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısalar da kısaca Ranga Guru derlermiş… Onun yetiştirdiği bir ressam olan Racici ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru’ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru ise: “Sen artık ressam sayılırsın Racici. Artık senin resmini halk değerlendirecek” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racici denileni yapmış. Birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki çarpılar içinde ve neredeyse hiç görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvarmış sanki! Alıp resmi götürmüş Ranga Guru’ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Racici yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru’ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru. Ama yanına bu defa bir paket dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ve insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş. Racici denileni yapmış. Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da boyalar da kullanılmamış. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru’ya gitmiş, resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru ise: “Sevgili Racici, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. Oysa ikinci konumda onlardan hataları düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi. Sevgili Racici, mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın” demiş. Başaran Ulusoy’un turizmde duayen olduğunu herkes benimsedi Türkiye’de. Sektörün en ufak bir sorunu ile cansiperane savaşan Başaran Bey’in turizme yaptığı katkılarla ne kadar övünsek azdır.

TÜRSAB’IN EFSANE BAŞKANI

Tanıdığım en renkli simalardan biri olan Başaran Ulusoy’un başarıları anlatmakla bitmez. En büyün kanıtı ise sekiz dönem boyunca Türsab (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) Başkanlığı yapması. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” sözünün tam karşılığını bulması demek. Turizmcilerin yıllardır tek vücut tek ses olmasını sağlayan Başaran Ulusoy, öğrencilik yıllarından beri hep kuruluşlarda liderlik veya yönetim koltuğuna oturduğundan engin bir yönetim birikimine sahiptir. 1981-1983 yılları arasında Fenerbahçe Kulübü İkinci Başkanlığı görevini yürüten Ulusoy, Halk Oyunları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği’nden tutun pek çok vakıf, dernek ve kuruluşta faal olarak görev almıştır.

TURİZM HAREKETİNİN ÖNCÜSÜ

1980 yılında başlayan turizm hareketinin öncülerinden olan turizm duayeni Başaran Ulusoy, Türkiye’de turizmin önemli bir sektör haline geldiğini sık sık vurgulamaktadır. Türsab’ın bu gelişmede çok büyük rolü olduğunu söyleyen Başaran Bey, Türkiye’nin farklı alanlarda turizm potansiyeli olduğunu inanç, kültür ve gastronomi turizmine dikkat çekilmesi gerektiğini, ülkemizin bu ürünler için bir cennet olduğunu sık sık dile getirmektedir. Türkiye’nin bir kez ziyaret edilecek bir ülke olmadığını belirten Ulusoy, “İlk gelişte müze ama daha sonra niçin boğazda balık ve Türk mutfağının güzelliklerini denemek istemesinler” diye eklemektedir. Kutsal kitaplarda adı geçen pek çok yerin Anadolu’da bulunduğunu bu nedenle inanç turizmine çok önem verilmesi gerektiğini anlatan Ulusoy, Türkiye’nin petrolü yoksa Meryem Ana’sı, Mevlana’sı, sayılamayacak kadar kutsal yerleri olduğunu önemle vurgulamaktadır. “Cruise” turizminin denizi olan pek çok ülkeyi ihya ettiğini ama Türkiye’nin gerektiği şekilde bu turizminden yararlanamadığına çok üzülen Ulusoy, gemi ile seyahat eden turistlerin uğradıkları her limanda çok para harcadıklarını sürekli olarak anlatmakta ve her limanda her gün beş gemi hayallerimi süslemektedir.

PRENSİPLERİNE BAĞLIDIR

En büyük sevdasının Türkiye olduğunu her sohbetinde dile getiren Ulusoy, terzi, berber ve lokanta konularında tutucudur. Dünyanın pek çok ülkelerine yaptığı seyahatlerde hep Türk ürünlerini arar. Türk ürünlerinin ihraç edildiği duygusu ona büyük mutluluk verir. Olta ile yakalanmış kalamar ızgara ve barbunya balığı tutkunudur Başaran Bey.

MÜZE KARTININ MİMARI

İşine yeni başlayan bir gencin taşıdığı heyecan gibi Başaran Bey’de de aynı heyecanı gözlemlemekteyim. Sürekli yaratıcılık peşinde, bacasız endüstride Türkiye’nin daha fazla pay alma özlemi içindedir. “Müzesiz turizm olmaz” deyip müze kartı uygulamasının başlamasında büyük katkısı olan Ulusoy, Türk turizminin sahillere kapanıp kalmasına çok üzülmektedir. “Türkiye’nin her köşesi cennetten bir parça gibi değerlidir” sloganını da çok iyi işleyen Ulusoy, alışveriş merkezlerinin turist çekmeyeceğini de söylemektedir. Zamanında turizmin en büyük dertlerinden olan terörün azalması ve Türkiye’nin bölgedeki farkındalığının yarattığı ilgi Türk turizminde hedefi iyice büyütmüştür. Ulusoy, göreve geldiği günden beri kendisine koyduğu büyük hedeflerin önemli bir kısmına ulaşmış, ama “Daha yolun başındayız” diyerek büyük bir sorumluluk içinde çalışmakta ve hayallerinin tamamını gerçekleştirmeye olan inancını yitirmeden yoluna devam etmektedir. O, hiçbir zaman kendi gemisini yürüten kaptan olmamış, bütün gemilerin fırtınalı havalarda limanlara sığınmasını başarmış, okyanuslarla mücadele etmiş, cesur bir kaptandır. Zaten fırtınalı havalar da her zaman cesur kaptanların yanındadır.

Yorum Yazın