1Yorum

Dürüstler Daima Kazanır

 

 

         Çağın gereksinimlerine ayak uydurmak her işletmecinin var olması için gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir kuraldır. 1991 yılında Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’nın yeme-içme konularından sorumlu olduğum dönemde Genelkurmay Karargahı’nda görev yapan en küçük rütbeli subaylardan biriydim. Kıt’a görevinden büyük karargaha gelen bir subay için çok şaşırtıcı durumlarla karşılaşmak mümkün oluyordu. Kıt’alarda tek yıldızlı bir tuğgeneral görünce bile kendini şanslı hisseden bir subay, Genelkurmay Karargahı’nda koridorda yürürken aynı anda pek çok üç yıldızlı korgeneral veya dört yıldızlı orgeneralle karşılaşabilir. Karargahta göreve başladığım ilk yıl bu kadar çok generali aynı anda görünce çok şaşırıyordum. O zamanlar içimde varolan yenilikçi ruhumla ve çok güzel şeyler yapmak arzusuyla işe koyuldum. İlk icraatim menüdeki yabancı isimli yemekleri çıkarmak oldu. Aşçıbaşı Doğan Güden, böf stroganoff, kievski gibi ne geçmişini ne de muhteviyatını bilmediği yemeklerin isimlerini bile telaffuz etmekte zorlanıyordu. Yıllar sonra bir Paris ziyaretimde Doğan Ustayı da yanımda götürerek telaffuzunda zorlandığı yemeklerin orijinalini kendisiyle birlikte yemiştik. O zamanlar keşfettiğim sağlıklı pişirme usullerine aşçılar çok direniyordu. İki yıl gibi bir süre mücadele vererek nebati yağ kullanımından zeytinyağına geçmeyi başarmıştım. Her olumsuzlukta aşçılar beni paşalara şikayet ediyorlardı. “Bu yüzbaşının kullandığı zeytinyağı yemekleri çok ağır yapıyor, kokutuyor” gibi ithamlarda bulunuyorlardı. Ama sonunda benim dediğim oldu ve herkes sağlıklı yağ kullanmanın lezzeti pek fazla azaltmadığını anladı.        

MALIMIZDAN HAYIR GÖRÜNÜZ

Mübayaa işlerini, askerlik öncesi yaşantılarında deneyimleri olan, bu işlere yatkın, dirayetli yedek subaylara yaptırıyorduk. Her akşamüzeri gelen faturaları tek tek inceler, ara sıra çaktırmadan sondajlama usulü ürünleri seçip fiyat araştırması yapardım. Diğer toptancı firmaların satış fiyatları ile karşılaştırırdım. Dürüstlüğüne inandığım bu çalışkan arkadaşlar beni hiç mahçup etmedi. Terhis olduktan sonra da önemli makamlara geldiler. Yalnız bir firmaya ait fatura sonunda yazan bir cümle hep dikkatimi çekerdi; “Malımızdan hayır görünüz!” Bir ara hep aynı yerden alışveriş yapıyorlar diye değişik yerlerden teklif aldırmıştım. Fakat düşük fiyat teklifi veren firmalardan bazıları bir süre sonra çaktırmadan fiyatları artırıyor ve kısa bir süre sonra kaliteyi düşürüyorlardı. Sonunda dönüp dolaşıp Öz Rize firmasında soluğu alıyorduk. Bir gün merak ettim. Sivil elbiselerimi giyerek Ulus’ta ücra bir köşedeki yerlerine gidip kendimi tanıtmadan alışveriş yaptım. Daha sonra karargaha gelince mübayaacı arkadaşlara sordum. “Öz Rize’ye gittim ama sahibi Sinan Yurtseven’i göremedim” dedim. Bana hemen dediler ki; “O işinin başından hiç ayrılmaz, size pirinci, peyniri veren kişi odur, sahibi olduğunu anlamak çok zordur.” Genelkurmay’dan, Ankara’nın beş yıldızlı otellerine kadar herkesin ihtiyaçlarını karşılayan bir firmanın sahibi daha o zamanlar bana şapka çıkarttırmıştı. 

GÜN DOĞMADAN İŞİNİN BAŞINDA

         Aradan yıllar geçti. Ankara çok değişti. Dev hipermarketler, çok uluslu zincir mağazalar, toptancılar yeni yeni yerler açtılar. Değişime uğrayan Ankara birdenbire renklendi. Herkes diyordu ki “Artık Türk firmalarının dayanma gücü azalır.” Ama öyle olmadı. Sinan Bey’in Öz Rize’si devleşti. Çarşı uzadı, nasipler arttı. İşini iyi yapanlar aradan sıyrıldı ve yıkılmaz duvarların üzerine oturdular.

         Atatürk Orman Çiftliği’nde henüz gün ışığı doğmadan, sabah şafak sökerken, saat 05:00’te Sinan Bey’in çalışma odasında ışıklar yanar. İşe ilk gelen kendisidir. Gece, gündüz, tatil demeden hep çalışır. Ama dürüstlükle, insanlara yardım etmenin verdiği mutlulukla, sevgiyle. Bolu’daki patates fabrikasıyla, Kayseri’de kurduğu tesisiyle Anadolu’nun en uzak köşelerine kalite götürür yıllardır. Öz Rize Gıda A.Ş., her türlü olumsuzlukların yaşandığı dönemlerde bile güçlenerek büyümesine devam etmektedir. 1949 yılından bu yana Türkiye’deki kaliteli ve güvenilir markaların temsilciliklerini yürüten Öz Rize, yüzlerce mutlu çalışanıyla her zaman gıpta ile bakılan bir şirket olmuştur.

Kalite, tıpkı diğer yapılması gerekli olan şeyler gibi kendiliğinden olmaz. Yarının kendiliğinden gelmesi gibi bir şey değildir. Oturup onun size gelmesini bekleyemezsiniz.         Kalite süreci, birbirine paralel, birbirine sarılmış iki soruya yönelir. “Doğru işleri mi yapıyoruz?” ve “İşleri doğru mu yapıyoruz?” İşte Sinan Yurtseven bu analizi çok iyi yapan örnek bir işadamıdır. İyi pazarlar.

Yorum Yazın