0Yorum

Yeşilçam’ın Sultanı

Hayatı boyunca çalışmış ve önemli başarılara imza atmış, otomobil sektörünün bir numaralı ismi Henry Ford, yaşamı daimi bir yürüyüş olarak görür: “Hayat benim anladığıma göre bir duruş değil, bilakis daimi bir yürüyüştür. Kim ki ben artık yoruldum der ve istirahata çekilirse, yerinde kalamaz. Aşağı doğru kayar.” Henry Ford, yaşlanma ile ilgili bir soru üzerine şu cevabı verir: “Öğrenmeyi bırakan kişi, yirmisinde de olsa, sekseninde de olsa yaşlıdır. Öğrenmeye devam eden kişi gençtir. Yaşamdaki en muhteşem şey, zihninizi genç tutmaktır.” Yine yıllarca sinemaya büyük emeği geçen Bert Lahr, yeni bir projede zorlu bir rol için oynama kararı aldı. Yakın dostları artık onun dinlenmesi gerektiğini, yaşlandığını, saçlarının beyazladığını ve bu rolün üstesinden ancak daha gençlerin gelebileceğini söyleyerek onu uyarmak istediler. Bert Lahr ise onlara kısa ve öz olarak şöyle cevap verdi: “Damın karla örtülü olması, evin içinde ateş bulunmadığı anlamına gelmez.” Türkan Şoray, içindeki ateşi hiç sönmemiş, Türk sinemasının efsane bir sanatçısıdır. Yakın tarihe damgasını vurmuştur adeta. 1973 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne yeni girdiğimde hafta sonları ağabeyimin İstanbul 3’üncü Levent’teki evine giderdim. Sokağın ismi Nergisli’ydi. Cüneyt Arkın otururdu bu sokakta, hemen çapraz Sümbül Sokağı’nda Türkan Şoray’ın evi vardı. Sık sık karşılaşırdık. Geçen hafta Ankamall AVM Müdürü Buğra Köse rezervasyon yaptırırken Türkan Şoray’ın geleceğini söyledi ve o dakikadan itibaren ilkokul, ortaokul, lise günlerinde izlediğim Türkan Şoray filmleri şeritler halinde geçti gözümün önünden. Sera salonda yüzü pencereye dönük oturan Türkan Hanım’a baktıkça, sorumluluk, gelecek korkusu gibi kavramlarla henüz tanışmadığım yıllar geldi aklıma. Türk sinemasında “Sultan” lakabıyla anılan Türkan Şoray, oyuncu, senarist ve yönetmendir. 1960’larda sinema ile tanışan Şoray’ın ilk sinema ödülü 1964 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Acı Hayat” filmindeki “En Başarılı Kadın Oyuncu” ödülüyle oldu. Türk sinemasının bir dönemine damgasını vuran Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik’le birlikte dört önemli kadın oyuncudan biri kabul edilir.

DÜNYADA EN ÇOK FİLM ÇEVİREN KADIN OYUNCU

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da rekorları var Türkan Şoray’ın. Dünyanın en çok film çeviren kadın oyuncusudur. 2010 yılında UNESCO Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildi. Yaşamı boyunca sevgi sözcüğü ağzından eksik olmayan Şoray sık sık “Sevgiyle yapılamayacak bir şey yoktur diye düşünüyorum. Gücü sevgiyle birleştirirsek birçok sorunun üstesinden gelebiliriz” demektedir. 1960 yılında oturdukları Karagümrük’teki ev sahiplerinin kızı olan sinema oyuncusu Emel Yıldız ile bir film setine giden Türkan Şoray, Türker İnanoğlu’nun teşvikiyle Yeşilçam’a adım attı. Şoray’ın kariyerinin başlangıcı “Köyde Bir Kız Sevdim” filmindeki başrol oynamasıyla oldu.

KORKUP EVE KAÇTI

Sinemaya girmeden önce mahallelerine gelen bir film setinde başrol oyuncusu Muhterem Nur’u gördüğünde “Ne güzel kadın” deyip izlerken, yanına Memduh Ün gelip, “Sen de bu filmlerde oynamak ister misin?” diye sorunca eve kaçan Şoray’ın daha sonraki yaşamında bu film setleri hayatı oldu. En büyük deneyimlerinden biri Filiz Akın’la kendisini “Günahkar Kadın” filminde bir araya getiren Ülkü Erakalın’dan 17 yaşında yediği tokat olduğunu söyleyen Şoray, özel hayatında da oldukça titiz davranan çok özel bir sanatçıdır.

TV ÇALIŞMALARI

90’lı yıllarla birlikte televizyon dizileri çalışmalarına da ağırlık veren Şoray’ın yaptığı bu çalışmalarda en çok ses getiren ve uzun ömürlü olanları, başrollerini Şener Şen’le paylaştığı “İkinci Bahar” ve Haluk Bilginer’le paylaştığı “Tatlı Hayat” oldu. 200’den fazla filmde rol alan Türkan Şoray’ın ilk televizyon programı “Sinema Benim Aşkım” oldu. Konuklarıyla birlikte kendi sinema kariyerinin konuşulduğu program oldukça ilgi çekti.

SAYISIZ ÖDÜLÜ VAR

Türkan Şoray’ın aldığı ödülleri sıralamak sayfa boyutlarını aşar. Altın Koza Film Festivali’nden, Moskova Film Festivali’ne, Taşkent Film Festivali’nden, Roma Film Festivali’ne kadar pek çok etkinlikte büyük ve özel ödüller alan Türkan Şoray, Türk sinemasında gerçekten tarih yazmıştır. Her rolün altından kalkması, en çok aşık olunan kadın, efsane oluşuyla ve farklı güzelliğiyle yerini belirlemiştir. Maddi imkanların kısıtlı olduğu bir ailede dünyaya gelen Şoray’ın başarı grafiği sürekli yükselmiştir. O sadece Türk sinemasının “Sultan”ı olmakla kalmamış, halkın da “Sultan”ı olmuştur. Kişilikli, prensip sahibi ve düzgün yaşantısı onu hep zirvede tutmuştur. Beğenmediği senaryoda oynamayan, filmde öpüşme ve açık sahne olmasını istemeyen, filmdeki modern giysilerin kendisi tarafından beğenilip şahsına ait olmasına özen gösteren, pazar günleri çalışmamaktan, filmlerin seslendirilmesine kadar pek çok kuralı olan Şoray’ın bu kuralları “Şoray Kanunları” olarak benimsendi.

TÜRKAN ŞORAY KOSTÜMLERİ SERGİSİ

Geçtiğimiz hafta Kadınlar Günü’nde Türkan Şoray’ın bugüne kadar 37 filmde giydiği 60 kostüm ve 10 başlıktan oluşan “Türkan Şoray Kostümleri Sergisi”nin açılışını yapan Şoray, Ankamall AVM’deki faaliyetlerin ardından Trilye’ye balık yemeye geldi. Türk sinemasının en güzel resim veren kadın oyuncusu restoranda otururken sanki o sinema sahnelerinden biri izleniyormuş hissi yarattı tüm konuklarda. Güzel, çekici, alımlı bir kişilik olan Şoray, halkın içinden gelmiş, zor şartlarda büyümüş ama şöhret olduktan sonra asla şımarmayıp, halka daha yakınlaşmıştır. Diğer kadın sanatçılara örnek olan uygulamaları hep takip edilen, seyirciyi çarpan bir görüntüye sahip olan Türkan Hanım’ın bu özelliği o akşam Trilye’de bulunan hayranları tarafından da bir kez daha teyit edildi. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen hiç kimseyi kırmadı, tek tek hepsini öptü. Masalarla vedalaştı giderken. Yani yine gönüllerdeki tahtınızda ben varım dedi Sultan! Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz!

Yorum Yazın