0Yorum

Ankara’nın Ulu Çınarı

1856 yılında İrlanda’da doğan Bernard Shaw, 94 yıllık ömrü boyunca tiyatro oyunlarından romanlara pek çok alanda önemli eserler verdi. Yaşadığı ve ünlendiği ülke olan İngiltere’de sanat ve toplumun her alanıyla ilgili sorunlara yaptığı korkusuzca eleştirileriyle dikkatleri çekti. Çalışma konusunda bir gün şunları söyledi: “Bütün çalışma gücümü kullanıp yok ettiğim vakit, ölmek isterim. Çok çalışırsam çok yaşayacağıma inanıyorum. Hayat benim için titrek bir kandil değil, kuvvetli bir meşaledir. O meşalenin mümkün olduğu kadar güçlü ve parlak bir şekilde yanmasını sağladıktan sonra onu gelecekteki nesillere emanet etmek istiyorum.” Şevket Evliyagil elindeki parlak meşalesinin kuvvetli ışıklarıyla yaşamı boyunca yol gösterici olmuştur. Uzun süredir Trilye’ye gelmeyi planlayan ama bir türlü gelemeyen Evliyagil’i karlı, buzlu bir havada "Sen Trilye’ye gelemezsen Trilye sana gelir" sloganından esinlenerek evinde ziyaret ettik. Çünkü ben yıllardır sabırsızlanıyordum, kendisinden bu kadar büyük başarının arkasındaki gizemleri öğrenmek istiyordum. 1924 yılında İstanbul’da doğan Evliyagil, Çorumlu varlıklı bir ailenin en büyük çocuğu. 1929 yılındaki büyük buhranda Amerika’ya tiftik ticareti yapan babası işleri iyi gitmeyince yeni bir hayat mücadelesine başlar. İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra girdiği İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ndeyken gazeteciliğe başladı. Ankara’daki genç kuşağın en başarılı isimlerinden, sevgili dostum Sarp Evliyagil iki hafta önceki cumartesi günü; bir Ankara Beyefendisi, Cumhuriyet’le birlikte yaşayıp bugünlere gelmiş, Ankara ve Türkiye’deki gelişmelerin canlı tanığı amcası Şevket Evliyagil ile bizi buluşturdu. Bu önemli anıyı en güzel karelerle ölümsüzleştirmek için ünlü fotoğraf sanatçısı Recep Peker Tanıtkan da aynı heyecanla ziyaretime eşlik etti.

Sevecen bir tavırla karşılanıp masaya söyleşi için oturduk. Hemen Recep Bey’e dönerek: “Yavrum” dedi, “Arkamdaki tabloyu görüyor musun?” Recep Bey’in gözleri doldu çünkü önünde oturduğu bale tablosu kendi eseriydi. Benimle ilgili birkaç söz söyleyip benim de gözlerimi doldurdu. Bu kadar bilgi sahibi, bu kadar ilgi, böylesine korelasyon ancak kendisine özgü şeylerdi.

ANKARA TUTKUNU

Ankara’ya İstanbul’dan göç etmiş. Doğduğu şehir değil ama sevgisi çok büyük Başkent’e. Nedenini sorduğumda: “Medeni bir şehirdir Ankara ve de Mustafa Kemal’in en çok sevdiği şehirdir” deyip noktayı koydu. Ailenin üç çocuğundan en büyüğü Şevket Bey. Diğer kardeşleri Necdet ve Fikret Evliyagil. Sağlığı son derece iyi ve bilinci yerinde. İçki ve sigara hiç kullanmıyor. Güleç ve nur gibi yüzüyle tam bir Anadolu misafirperverliği gösteriyor. Karlı havalarda evlerinden çıkmayıp dışarıda yemeğe gitmeyen Ankaralılara da sitem ediyor.

SOSYAL SORUMLULUKTA ÖNCÜ

Şevket Evliyagil’in kendi adıyla anılan Anadolu Ticaret Meslek Lisesinde 1500 öğrenci okuyor. Yıllardır devlet opera ve balesine sponsor oluyor. Üç öğün yemeğini de bale tablosunun önünde yiyen Evliyagil sanata oldukça düşkün. El öptürmekten, insanlara yaptığı sayısız yardımdan söz edilmesinden hoşlanmayan, nesli tükenen bir insan karakterine sahip Evliyagil. “Gençlere başarılı olmaları konusunda ne gibi önerileriniz var?” dediğimde Sarp Bey’in yüzüne bakarak “Yetki vereceksiniz ve anlayış göstereceksiniz” diyerek kısaca özetledi. Ankara’nın ilk çağdaş müzesini de Başkent’e kazandırmak üzere çalışan Evliyagil sosyal sorumluluk projelerine oldukça duyarlı.

BİLDİKLERİNİ PAYLAŞIR

Hani demişler ya. Bende bir yumurta var, sende bir yumurta. Eğer sen bana bir yumurta verirsen, ben sana bir yumurta verirsem, yine sende bir yumurta, bende bir yumurta. Sende bir bilgi var, bende bir bilgi var. Şayet ben sana bir bilgi verirsem, sen bana bir bilgi verirsen, sende iki bilgi, bende iki bilgi olur. Evliyagil hep bu mantıkla hareket etti ve uzun süre Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. Bildiklerini paylaştı ve pek çok donanımlı öğrenci yetiştirdi.

AJANSTÜRK EFSANESİ

Çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra 1951 yılında Ajanstürk’ü kuran Evliyagil, 1985 yılında İstanbul yolu 10. km’deki Ajanstürk arazisini satın aldı. Ajanstürk basın yayın hayatına nefes aldıran bir yer. Yıllardır Trilye’nin dergisi, kitaplarının da basıldığı matbaadır aynı zamanda. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kitaplarını da yıllarca Ajanstürk bastı. Ülkenin aydınlanmasında unutulmayacak, sayısız hizmeti var. 1970’li yıllarda renk ayrımı olan tek matbaa unvanını taşıdı. 1964 yılında İtalya’dan ilk çift renkli ofseti Ajanstürk getirdi. Aynı yıldan bu yana basın şeref kartı sahibi Evliyagil. Yine 1970’li yıllarda matbaacılık üzerine yazdığı 4 kitap 2012 yılında da güncelliğini koruyor ve okunuyor. Sektörün duayeni olan Evliyagil’e “Yeniden dünyaya gelirseniz ne olmak istersiniz?” diye sorduğumda “Önce siz cevaplayın” dedi. Ben “Kesinlikle restoran işletirdim, yazarlığı hobi olarak sürdürürdüm ve düzeyli yemek programları yapardım” deyince çok güzel, derin bir gülüş sergiledi. Sorumun yanıtını almıştım. Keşke Necdet Bey de sağ olsaydı da onunla da tanışma şansını yakalayabilseydim diye geçti içimden.

SEVGİLİSİNİ YENİ KAYBETTİ

Söyleşinin en zor bölümü eşiyle ilgili bölümdü. Trilye’nin komşusu olan ünlü marka Kitchenette binasında 40 yıl oturan Evliyagil ailesi o ıssız bölgeyi ilgi odağı yapıp canlandırdığımız için bizi çok takdir ediyormuş. Ancak merhum eşi çok istediği halde bir kez bile gelmek nasip olmamış. Üzüntüsünü hala yaşıyor. 1934’te ilkokul üçüncü sınıfta iken sevgilisi oluyor Rezan Hanım. 1949 yılında evleniyorlar. Sanki hiç evlenmemiş gibi, 75 yıl boyunca sevgili gibi yaşıyorlar! Böylesine büyük bir aşkı ancak 1 yıl önce ölüm ayırabiliyor. Anlatırken kendini tutamıyor, tabii ki biz de... Amerikalı eğitim uzmanı ve felsefeci John Dewey 90. doğum gününde bir gazeteciyle yaptığı röportaj sırasında söz kitaplara gelmiş. Gazeteci sormuş: "Yıllardır kitap okuyorsunuz. Okuduğunuz onca kitabın size ne faydası oluyor?” John Dewey, okuduklarının yaşamına ne denli katkıda bulunduğunu su ilginç cümlelerle anlatmış. "Dağlara tırmanmama yardım ediyor." Gazeteci: “Dağlara tırmanmak mı? Dağlara tırmanmanın ne faydası var?” Filozof sözlerini şöyle açıklamış: “Tırmanacağınız diğer zirveleri görebilmek için dağlara tırmanmak gerekir. Bundan vazgeçtiğiniz an, kaç yaşında olursanız olun yaşamınız sona ermiş demektir.” Bugün biz de İncek’in karlı ve buzlu yollarında zirvelere tırmandık. Şevket Evliyagil’in sayesinde güzel bir manzara seyrettik. Hem Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Ankara’yı, hem de şimdiyi. İyi ki varsın Şevket Bey. Varlığın ve taşıdığın meşale hep ışığımız olacak.

Gençliğimde sanırdım ki hayat bir sevinçtir, Yetiştim gördüm ki hayat bir çalışmadır, Çalıştım ve gördüm ki çalışma bir sevinçtir. Sevinçli, sürpriz bir pazar dileğiyle.

Yorum Yazın