0Yorum

Kumların Gizlediği Lezzet

Bizim çocukluğumuzda denizde tek camlı deniz gözlüğü ve şnorkel kullanmak bile lükstü. Şimdiki gibi dalgıç elbiseleriyle tüple dalış bir elin parmağıyla gösterilecek kadar azdı. Koskoca Çanakkale bölgesinde beden terbiyesine ait iki adet pirat (orta boy yelkenli) vardı. Daha sonraları dört adet optimist (en küçük yelkenli) katıldı filoya! Ama ben lisansımı çıkardığım halde o yıl Kuleli’yi kazandığım için pek keyfini çıkaramamıştım. Deniz meraklılarının yaşantıları olanaksızlıklar nedeniyle çok yetersiz kalıyordu. O zamanlar beden terbiyesinin deniz görmemiş müfettişlerin kayıkhaneyi teftişe geldiklerinde 600 metrekarelik yelkenlilerin ve yarış kayıklarının bulunduğu küçük barınağı çok beğenip, “Akıntı, dalga yok burada. Yarışmalara çok kolay hazırlanıyordur gençler, güzel bir antrenman yeri burası” dediklerini çocuk aklımla dün gibi hatırlıyorum.

SÜLÜNES YATAKLARI

Çanakkale Boğazı’nda akıntı ve rüzgarı arkanıza alıp gitmek çok kolaydır ama bunun geriye dönüşü yorar insanı biraz. Dönüşte mutlaka ünlü Hamidiye Tabyası önlerinde güç toplamak zorunda kalırsınız. İşte bu esnada yosunlu bölgede pina, kumlu bölgede sülünes çıkarmak benim en büyük zevkim olurdu. Pinalar için tüpsüz, sadece gözlükle dalış yeterli oluyordu. Sülünesler için zaten sadece zıpkın veya bir tel gerekiyordu. Sülünes, kumlu zeminde gömülü olarak yaşamını sürdürür. Kendini avcılardan kumun altında gizler. Kum tepeciğinin üzerinde delikler vardır. Adeta ikametgahını gösterir ve kapılarıdır o delikler. Kirli sarı renkli, çift kabuklu, müstesna bir lezzettir sülünes. “Sulinya” ve “solinya” olarak da anılır. Türkçe’ye Rumca’dan geçmiştir, bıçak anlamını taşımaktadır. Avlamak biraz maharet ister. Demir telden yapılmış bir kancayı sülünes kendini kapatmadan hemen kumun içine sokmak gerekir. Tele sarılınca usulca yukarıya alırsınız. Atmosfere çıkınca hemen kapanır mahcubiyetten!

LÜKS YİYECEK

İngiltere’nin başkenti Londra’nın Covent Garden semtinde dünyaca ünlü bir balık restoranı olan J Sheekey’de tıklım tıklım kalabalık bir öğle yemeğinde masaların çoğunda bizim sülünüsleri görünce çok moral almıştım. Menüde “razor clams” olarak geçen kabuklu deniz ürünü sülünes oldukça pahalıydı. Bizde bedava olan, kimsenin yüzüne bakmadığı bu yiyecek yüzünden bir müşteriden 12 yıl önce fırça yediğimizi çok iyi hatırlıyorum. Ankara’ya kabuklu deniz ürünlerini sevdirmeye çalıştığım ilk restorancılık günlerimde deniz kestanesi, yengeç, akivades, istiridye ve sülünes gibi ürünleri taptaze, canlı ve bol miktarda getirtiyordum. Bir gün müşterilerden birisine sürpriz yapmak istedim. Nefis sülünesleri hazırlayıp süsleyip püsleyip göndermiştim masaya. Garsonun masaya koymasıyla mutfağa geri gelmesi bir oldu. “Süreyya Bey bizi hayvan yerine mi koyuyor? Biz hayvanlara verilen yemi mi yiyeceğiz?” diye sinirlenen müşteri, bir süre sonra sakinleşti! Yıllık kişi başı kabuklu deniz ürünleri tüketiminin 1 kilogramı bile geçemediği ülkemizde bu tür tepkileri normal karşılamaktan başka çarem yoktu. Çok lezzetli bir tadı olan sülünes, dünyanın pek çok bölgelerinde görülür. Çiğ de yenilebilir, çorbalarda kullanılır. Ama alıştıktan sonra vazgeçemeyeceğiniz hoş bir deniz ürünüdür. Deniz kokusunun henüz üzerinden gitmediği sülünes bulursanız, kulaklarımın çok iyi çınlayacağından eminim. Haftaya kadar yeni tanıştığınız lezzetlerden uzak kalmayın.

Yorum Yazın