0Yorum

Alyanaklı Balık Sinarit

Saroz Körfezi, Ege Denizi ve Akdeniz'de yaşayan, çok özel bir yeri olan sinarit balığının öyküsünü hiç ünlü öykücümüz Sait Faik Abasıyanık'ın ağzından dinlediniz mi? “Beş sandal ocak ayının bir lodos akşamı balığa çıkarlar. Denize kırmızı renginin türlüsü yayılmış, ölü dalgalar, sandalları ağır ağır sallıyor. Oltalar bekliyor, insanlar susuyor. Ömrü boyunca yalnız yaşamış sinarit baba, hiç evlenmemiş, hiç konuşmamış ama kovuğundaki zümrüt pencereden ne facialar seyretmiş, ne oltalar kopartmıştır. Bu akşam kimin oltasını seçmeli de artık bitirmeli bu yorucu ömrü, diye serzenişte bulunmuş. Bir gün sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavar vatozun dişine bir tarafını kaptırmak var sonunda. İyisi mi, bu zaferle dolu ömrün sonunu beyaz şarapla muhteşem bir sofraya kurmalı. Suların üstündeki başka dünyada yaşayan bir kıllı yaratığa kendisini teslim etmeli. Sinarit baba oltalardan birini koklar. Bu gözü aç balıkçı Hristo'dur, içinden pazarlıklıdır. Sinarit baba fukaralıkta gururu sever. Diğer olta balıkçı Hasan'ındır. Onu da geçer, çünkü Hasan korkaktır. Sinarit baba cesur insanlardan hoşlanır. Bir başka oltaya kafa atar. Balıkçı Yakup iyidir, hoştur ama kıskançtır. Kıskançları sevmez sinarit baba onu da geçer. Diğer olta Hasis'in tuttuğu oltadır. Sinarit baba cömerttir. Hasis'in oltasına bir kafa atar ve Hasis'in oltasını dümdüz eder, iğneden kopardığı yarım kolyozu çiğnemeden yutar. “Vay anasını be Nikoli'' dedi "iğneyi dümdüz etti.” Nikoli sarhoştu, ahlaksızdı, kendini düşünürdü. Oltalar inip çıkıyordu. Mercanlar oltalara saldırıyordu. Tam o sırada büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmişti. Sinarit baba ümitle koştu. Bu oltayı da kokladı. Hiç tanıdığı birisi değildi. Yemi ağzına aldığı zaman bu olta sahibinin tam aradığı adam olduğunu bir an sandı. Bu anda da yakalandı. Kepçeden sandala düştüğü zaman sinarit baba büyük gözleriyle kendisini yakalayana sevinçle baktı; sandalı dövercesine kuyruğunu döşemeye vurdu. Adamın korkunç ikiyüzlü birisi olduğunu bizim göremediğimiz bir yandan bakarak görmüştü. Ölmeden adama bir daha baktı. Hırsından tekrar tepindi. Bağırmak istedi, ağzını açtı ve kapadı. Son nefesini böylece insanlık imtihanı geçirmemiş birinin sandalında pişman ve mağlup verdi.” Sait Faik'i bu kadar etkileyen sinarit balığının eti çok lezzetlidir. Çok kuvvetli çenesi olduğu için oltaları kolaylıkla açar ve kırar.

POPÜLASYON ARTTI

Iğrıpla avlanmaya sınırlamalar getirildiğinden bu yana sığ sulardaki yosunlarda ve çayırlarda yaşayan küçük bireyler derin bir oh çekti ve popülasyon arttı. Mercana pek çok yönüyle benzer. Yalnız sinaritin başı mercana göre küçük, omuz tarafı daha alçak, vücudu daha dar ve gözleri daha düşüktür. Genel rengi açık pembe olup, bu renge mavi ve mor da karışır. Soğuktan korkarlar ve kışın şiddetinden korunmak için açığa derin sulara çekilirler. Yazın kıyılara yaklaşıp oradaki küçük balıklarla beslenirler. Daha çok olta ve parakete ile avlanır. Çiftliklerde de üretimi yapılıyor. Oldukça da lezzetli netice veriyor. Tavası, ızgarası, buğulaması, fırında sebzelisi ve tuzda pişirileni makbuldür.

Yorum Yazın