0Yorum

Zor Günlerdeki Sorumluluklarımız

        2001 yılında ATV ve SABAH’ın faaliyetleri Karum İş Merkezinden yürütülüyordu. Bir akşamüzeri sevdiğim bir dostumla dolaşıyordum. Ünlü bir ekonomi uzmanı ATV’deki programdan yeni çıkmıştı. Ayak üstü sohbet ettik. Çok kısa bir süre sonra devalüasyon olacağını ve bize de döviz almamızı telkinliyordu. Ertesi sabah sinirlenip çok az miktardaki dövizimi de bozduğumu hatırlıyorum. Bir gün sonra o zamanlar bankacı olan eşim sabah erkenden işe gitmek için hazırlanıyordu. İlk haberlerde o zamanın Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’in devalüasyon yapıldığı açıklamaları vardı.

         Eğer ülkemizdeki insanların büyük çoğunluğu fakirleşiyorsa bireysel zenginliklerin kime ne yararı olur? Sizin döviziniz sadece sizi mutlu eder. Üretime katılmayan para pek çok insanı değil sadece sahibini mutlu eder. Hiç de azımsanmayacak kadar personelle birlikte bir restoran işletiyorum. Dünyayı sallayan bir ekonomik kriz ile karşı karşıyayız. Takım arkadaşlarım ve ben pek etkilendiğimizi söyleyemem. Ama inanın bu bizi mutlu etmiyor, yakınlarımızda kapanan mekanları gördükçe, duydukça çok üzülüyoruz. Ülke olarak hep birlikte mutlu olunca bizler de mutlu olacağız. İhracat yaptığımız ülkelerdeki resesyon elbette bizi de etkiliyor ama kısa bir süre sonra bunu aşacağımıza inanıyorum. Dünyadaki bütün insanlar hayatta kalabilmek için yemek, barınma, giyinme gibi birincil gereksinimlerini karşılayamadan yaşamlarını sürdüremezler.

         Finansal iyileştirmeler reel sektöre de yansıyıp herkes kaldığı yerden yoluna devam edecek. Bakın Ankara’da günlerdir kar yağıyor ama arkasından mutlaka güneş açıyor, ısıtıyor içimizi. Yağışların bıraktığı yerdeki çamurla değil, açacak güneşle ilgilenmek bizi hayata daha da bağlı kılacaktır.

SİMİTÇİDEN SİMİT ALIN

         Reel sektörde faaliyet gösteren birisi olarak diyorum ki herkes bu dönemde etrafıyla birazcık ilgilensin. Fotoğrafta gördüğümüz simitçi Mustafa Karakuş bu soğuklarda sokak sokak dolaşır, evdeki 2 ve 4 yaşındaki çocuklarına ekmek götürür. 3 ay önce bizim evin yanında bıçaklanmıştı. Tesadüfen çığlıklarını duyan eşim kanlar içinde yerde yatan Mustafa’nın bacağına cesaretiyle turnike yapıp, ambulans çağırıp hastaneye göndermişti. Bizim personelimiz haftada iki kez simit ve çay saati düzenler. Mustafa’nın bütün simitleri biter. Simit ve çay birazcık da beyaz peynir muhteşem üçlü oluşturuyor, size de öneririm.

         Aralık ayında İstanbul’da TURYİD’in Genel Kurulu vardı. Daha önceleri uçak saatini bildirirdim ve beni hava alanında özel araçla karşılarlardı. Artık kimseye haber vermiyorum ve taksiye biniyorum. Taksi şoförü Necmi Yüksel ile Bebek’e kadar çok koyu sohbet ettik. Kendisi Karadenizli ve üniversitede okuyan 2 çocuğu varmış. Dürüst bir insan; bana az ödetmek için kestirme yollardan götürdü. Bundan sonra hep taksiye bineceğim. 

PAZAR HOBİMDEN VAZGEÇTİM

         Pazar sabahları sevimli köpeğim Tontik’i gezdirdikten sonra çok sevdiğim bir hobim vardı: ayakkabı boyamak. Bunun için saman pazarından at kılından yapılmış fırçalarım, Nuri Leflef’in kundura boyası ve cilalarım var. Hepsini bir kenara koydum. Neden mi? Çünkü pazar günleri ellerindeki boya sandıkları ile kapı kapı dolaşan yaşlı ayakkabı boyacılarını yaşatmak istiyorum da ondan. Para kazanamazlarsa evlerine eli boş nasıl dönsünler? Yok yok! Onları evlerine mutlu göndermek bizim elimizde. 

         Bizim restoranın öğlenleri eksik olmayan bir konuğu var. Ankara’nın tanınmış iş adamlarından Ali Rıza Onat. Son zamanlarda nerede küçük bir bakkal görse önünde duruyor, raflardan pek çok alış veriş yapıp bagajını dolduruyor, daha sonra da onları ihtiyacı olanlara gönderiyor. Onun için umutlu ve doğru yolda olduğumuz inancındayım.

         Etrafımdaki bazı dostlarım araba alacaklar, ceplerinde paraları var. Her ayın sonunda erteleyip fiyatların biraz daha düşmesini bekliyorlar. Halbuki farkında olmadan, bilmeden her ay binlerce otomotiv işçisinin işsiz kalmasına neden oluyorlar. Bu sıkıntıları aşmanın yolu küçük fırsatçılıklar yapmak ve cimrilikle olmaz. Tam tersine harcama yapıp parayı piyasaya yaymalıyız. Günü kurtarmaya değil, hem kendimizi hem de hepimizi düşünerek hareket etmeliyiz. Çünkü yarın çok geç olur. Tasarrufların gün gelir kağıttan bir farkı bir değeri olmaz. Dünyadaki ekonomi biliminin duayenleri yeni para birimleri üzerine çalışmalar yapıyorlar. Tüm olumsuzluklar devam ederse ne yapılabilir diye gece gündüz çalışıyorlar. Elbette krizin kaynağı Türkiye değil. Ama biz dersimize çalışıp kendi tedbirlerimizi alırsak, yazımın başında belirttiğim gibi çevremizdekilerle birazcık ilgilenirsek refahı ve mutluluğu yakalama süremiz kısalır.

         Geçici vergi, kurumlar vergisi, kira, muhtasar, ssk, kdv gibi yükümlülükleri olan ve de tanrının bize sunduğu dünyanın en güzel ülkesi Türkiye’yi çok seven, ondan asla vazgeçmeyen birisi olarak asla karamsar olmamamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü içinde bulunduğumuz geminin emniyeti hepimizi ilgilendiriyor.  Bu ülke ne sıkıntılar atlattı, bu günler de geçecek; kış bitecek, bahar, yaz gelecek. Zamanı durdurmaya hiçbir faninin gücü yetmeyeceği için güzel günler de gelecek.

         110 yaşındaki bir adama sormuşlar: “Bu kadar uzun süre yaşamayı, bu yaşta böyle sağlıklı ve dinç kalmayı, her şeye rağmen hayata gülümseyen gözlerle bakabilmeyi neye borçlusunuz acaba?” Yaşlı adam bu soruya şöyle yanıt verir: “Her gün erkenden yatağımdan kalkar, pencerenin önüne gidip bir iki dakika dışarıyı seyrederim. Hava ister güneşli, ister yağmurlu, ister soğuk, ister sıcak olsun kendi kendime şunları söylerim; bu tam benim istediğim gibi muhteşem bir gün!” İyi pazarlar.

Yorum Yazın