0Yorum

Hayatımıza Enerji Verenler

İnsanoğlunun şaşırtan davranışlarını anlatırken Eflatun sıralamış: “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”

Hayattan keyif almadan çok uzun yaşamanın, yaşamı on beş yıl uzatmanın bir yararı olur mu diye zaman zaman kendime sordum. İmkanlarım dahilinde de hep keyifli yönlerini bulmaya çalıştım. İnsanoğlu da bu keyifli yaşam için sürekli çaba sarfedip buluşlar yapmaktadır.

Mehmet Yalçın, kendi yaşam gustomu oluşturmaya çalıştığım yıllarda yazılarını, dergisini yakinen takip ettiğim çok değerli bir gazeteci yazardır.

Türkiye’de turizmin bacasız bir endüstri olduğu keşfedilirken turizmin temel unsurlarına değinen, yeme içme kültürüne ilgi duyan insan sayısı çok azdı. Dünyaya kafa tutacak bir turizm potansiyeline sahip olan ülkemizde yiyecek, içecek konularında topluma yön verecek, bu büyük hareketi desteklemek için gerekli bilgi donanımının sağlanmasına öncülük edecek yazarlar bir elin parmağını geçmezdi.

MERHUM ŞAVKAY İLE BAŞLADI

Yeme içme dünyasına ilgiyi çekenlerden birisi merhum Tuğrul Şavkay’dı. Ama insanların onun yazılarına ilgi duyduğu günlerde sempatikliğinin yarattığı algı da eklenince çok küçük bir kesim de olsa bir kıvılcım oluşmuştu.

Çok değil, benim çocukluk yıllarımda “aşçı” sözcüğü bile kulağa pek hoş gelmezdi. Annemin amatör aşçılığı dışında civarımda tanıdığım aşçı, komşumuz Hasan Usta idi. Ağabey gibi severdim Hasan Ustayı. Çanakkale’nin ünlü kordon boyunun sonundaki Askeri Hastane’nin baş aşçısıydı. Hastalara şifa kaynağı olan yemekleri ara sıra bana da nasip olurdu. Çünkü Askeri Hastane’nin yanında beden terbiyesinin kayıkhanesinde yelkenli tekneye ağabeyimle beraber binip denize açılır daha sonra tekneyi kayıkhaneye bırakırdık. Deniz, insanın karnını acıktırdığı için dönüşte yakınımızdaki Askeri Hastane’nin mutfağının şefi Hasan Ağabeyi ziyaret etmek farz olurdu. Seher Abla, Hasan Ustanın eşiydi. Kocası kadar yemek dünyasına ilgili değildi. Askeriye, hastaların iyi olmasında etkili olan güzel yemekleri özveriyle yapan Hasan Ustaya Çimenlik Kalesi’nin içinde müstakil tek lojmanı tahsis etmişti. Lojman, fenerin yanında tam bir yalı gibiydi. Ama aldığı maaş yetmediği için Cumhuriyet Meydanındaki sulu yemek yapan lokantada ekstra çalışmaya giderdi Hasan Usta!

Aşçıların kız istemeye çekinerek gittiği o dönemde bir de merhum Cumhurbaşkanı Kenan Evren’den bir darbe yedi aşçılık mesleği. Malum “Benim maaşım aşçı maaşından bile az” sözü yaralamış ve sektöre darbe vurmuştu. Evren’in kastettiği beş yıldızlı otellerin executive şefleriydi ve tüm dünyada ücret politikası aynıydı!

GUSTO ÖNÜMÜZÜ AÇTI

Tuğrul Şavkay’ın en yakın dostu kalem arkadaşı Mehmet Yalçın, Türkiye’nin yeme içme sektörünün dip yaptığı yıllarda çıkardığı “Gusto” isimli dergisiyle, Milliyet Gazetesi yazılarıyla sektöre ışık tuttu.

Bir zamanlar kısa yoldan para kazanmak isteyen insanlar tüyo almak için pazar sabahı erkenden ekonomi dergileri almaya koşardı. Yıllar içinde bu keyifli hafta sonu aktivitesi yeme içme yazılarını okumaya dönüştü. Ülkemiz insanının refah seviyesinin artmasına da işaretti aslında.

Mehmet Yalçın gerçekten hayatını gazetecilik mesleğine adamış; dürüst, çalışkan, araştırmacı özellikleriyle yaşamımıza renk katmıştır. Ülkemize nasip olan dünyadaki pek çok ürünün en iyisinin yetişmesinde etken olan enlem ve boylamların arasında bulunma özelliği nedeniyle arpadan bulgura, sütten gravyer peynirine, üzümden pekmeze, şaraptan sirkeye kadar öyle zenginlik üretir topraklarımız. Yapılan üretimlerin ve bu nimetlerin farkındalığına varmamızda Mehmet Yalçın’ın büyük rolü olmuştur.

RESTORANCILIĞA DESTEK

Dışarıda yemek yeme alışkanlığının çok düşük olduğu ülkemizde turizmden elde edilen gelirlerin de artması beklenemez. İnsanların kazandığı paraları harcama alanlarından birisidir turizm ve zaman zaman can çekişmeler yaşansa da ölümsüzdür. Para kazanan insan dünyayı gezmek isteyecek, merak ettiği yerleri görme ve değişik dünya nimetlerini tatma arzusu, insanoğlunun yaşamından hiç eksilmeyecek.

Turizmde diğer ülkelerle rekabet edebilmemiz için deniz, güneş, kum üçgeninin tek başına yeterli olmayacağını, yeme içme konularında standardımızı yükseltmemiz gerektiğini yıllardır araştırıp kaleme alan Mehmet Yalçın’ın bugün ülkemizde iyi bir çıta artışı sağlanmasında büyük emeği olduğunu en yakın takip eden kişiyim.

“Gusto” dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yürüten Yalçın, yeme içme konularında yazdığı keyifli yazılarında zaman zaman okuyucu sorularını da yanıtlar. Hep öğreticidir, hep mütevazıdır, hiç abartısızdır Mehmet Yalçın. Sektördeki tüm firmaların desteklenmesi için elinden gelen çabayı gösterir, başarılıların, elinden tutulması gerekenlerin hep yanındadır Mehmet Bey. Kendisiyle barışık, yaşamla barışık çok özel bir yetenektir. Becerileri olan şefleri, inovasyon yapan, çaba sarfeden restoranları hep desteklemiştir.

KEYİF HUZUR VERİR

İnsan vücudu yetenekli bir enerji dönüşüm merkezidir. Taşıdığımız milyonlarca hücre, besinlerle aldığımız gücü enerjiye çevirebilen organcıklarla donatılmıştır. Yiyecek ve içeceklerle aldığımız gücü kullanılabilir enerjiye çeviren süreçler müthiş bir düzen içinde tıkır tıkır işler. Bu süreçleri etkileyen pek çok faktör var. Yalnız cinsiyetimiz, hormonal, metabolik yeteneklerimiz, genetik mirasımız ve kişisel sağlık hikayemiz bunlardan bazılarıdır.

Hayat bir enerjidir. İhtiyacı olan enerjiyi beden ve ruhun o müthiş işbirliğinden alır. Yürümek, koşmak, konuşmak, duymak, uyumak, gülmek, kızmak, yazmak gibi hayata ilişkin pek çok şey bir enerji kullanır. Ne vücudunuzun bol bol enerji üretmesi ne de kalorilerin yüklenmesi kendinizi canlı ve güçlü hissetmenize yetmez. Enerji ve canlılık hissi arasındaki ilişkiyi sadece kaloriler belirlemez. Yeme içme dünyasına ilgi benim hayatıma huzur dolu anlar katıyor. Yaşama daha sıkı bağlanmamda etkili oluyor. Canlı ve güçlü kalmamı sağlıyor.

Üzüm bağlarındaki taşların gündüz ısınıp gecenin ısısını ayarladığını ve kaliteli üzümlerin yetişmesinde etkin rolü olduğunu, firik buğdayının nasıl yapıldığını, susamın yolculuğundan çıkan tahinin üzüm pekmeziyle nasıl bir aşk yaşayıp lezzet meyvesi oluşturduğunu anlatan hayatımıza huzur anları katan yiyeceklerin öyküleri gerçekten mutluluk katsayımızı arttırıyor.

Hiç itici olmadan, hep dürüst davranarak yüzündeki güzel ifade ile anlatmak istediklerini algılarımıza yerleştiren Mehmet Yalçın’a yiyecek içecek sektöründe çıtaların yükseltilmesine katkıda bulunan görünmez bir el olduğu için ne kadar teşekkür etsek azdır. İyi ki varsın Mehmet Bey. Bazı insanlar varlıklı olma yolunu seçerler. Bazıları da var olmayı. İyi ki varsın! Var olmaya devam et. İyi pazarlar.

Not: Neredeyse yazılarımın bile gecikmesine neden olan, birkaç gün uykusuz kalıp elimin kağıt kaleme bile gitmek istemediği, bomba seslerinden kulaklarımın inlediği başkentimizde büyük badireler atlattık. Hem Ankara’ya hem de ülkemize bu tür yakışıksız, demokrasi dışı olayların nasip olmamasını arzu ediyor, şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Yorum Yazın