0Yorum

Harbiyeli Kemal Baytaş

Türk Tanıtma Vakfı (TÜTAV) Başkanı Kemal Baytaş’ın Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğup, Amerika’da Frank Sinatra’ya duygusal anlar yaşatarak ağlattığını; Rusya’da uzaya ilk çıkan kadın kozmonot Valentino Tereşkova’nın kendisine nasıl taptığını; Çin Ulusal Halk Meclis kararıyla büyükelçilik payesi aldığını; Turizm Bakanlığı’ndaki efsanevi müsteşarlık döneminde inanılmaz başarılara imza atan değerli bir devlet adamı olduğunu bilmeyen yoktur. Ama 1950 yılının Harbiyelisi olarak çok ilginç anılarını size anlatacağım.

Havada katettiği mesafe bir buçuk milyon kilometreden fazla olan Baytaş, Özal döneminde bacasız endüstri devrimi olarak bilinen turizmin Türkiye’de bilinçlenmesinde çok büyük emeği olan bir şahsiyettir. Manavgat’tan tutun, İstanbul Conrad Oteline kadar her yatırımda onun emeği vardır.

Kemal Baytaş’ın her kesimden dostu ve seveni vardır. TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, AKP Genel Başkan Yardımcısı Necati Çetinkaya, eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, partilerin genel başkanları, çok sayıda iş adamı ve bürokrat ona hep saygı ve sevgiyle yaklaşırlar. Onun hayat tecrübesinden ve deneyimlerinden istifade etmeye çalışırlar.

1950 yılında Kemal Baytaş subay olan ağabeyi Mustafa Baytaş’ın bölüğünde teğmen olarak görev yapan daha sonra orgeneralliğe terfi eden Sabri Yirmibeşoğlu’ndan ve diğer subayların görkeminden çok etkilenmiş ve subay olmak istemiş.

Sınavları kazanan Baytaş, nizamiyeden içeri girer ve askeri urbalarını kuşanır. Tek er piyadecilik eğitimlerini büyük bir zevkle yaparken; bir gün komutlarda ( sağa dön – sola dön ) şaşırınca komutandan ikaz alır, manga arkadaşı: “Komutanım o kaydı kabak” der. Askeri liseden gelmeyen, sivil kaynaklardan Harbiye’ye giren öğrencilere böyle bir takma isim yakıştırılır. Buna çok bozulan Baytaş: “Ulan ne demek kaydı kabak?” der ve arkadaşına tokat atar. Ağzı burnu kanlar içinde kalan arkadaşına çok üzülen Baytaş’a muvazzaf bir teğmen olan takım komutanı: “Sen dağdan mı geldin?” diye küfrederek bağırır. 1111 sayılı Askerlik Kanunu’ndan esinlenerek çıkarılan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinde sıralı amirlere verilen yetki kullanılarak dört gün katıksız oda hapsiyle cezalandırılan Baytaş, cezası biter bitmez şahsi eşya dolabının anahtarını ve zimmetindeki malzemeleri yakın bir arkadaşına teslim eder. Piyadecilik eğitiminde en iyi öğrendiği hedef küçülterek yapılan alçak sürünme sayesinde nizamiyeye elli metre kadar mesafede olan ağaçlar arasından ilerleyerek yola çıkmayı başarır. Üzerinde hiç parası olmadığı halde bir taksi çevirip Muhafız Alayındaki ağabeyinin evine sığınan Baytaş, ağabeyinin yakın arkadaşı Yüzbaşı Ramiz Yamaner sayesinde bu firardan sıyrılır ve çok kısa süren Harbiyelilik macerası noktalanır.

Harp Okulu’na başlayan her öğrenci idealist duygularla en üst rütbeye kadar tırmanmak ister. Acaba Baytaş’ın gönlünden geçen neydi? Hayat onu başka bir kulvarda zirvelere taşıdı. Hem ülkesine hem de insanlara sayısız iyiliklerde bulundu. Hem de yardım ederken kimseye hissettirmedi bile. Tıpkı çiçeklerin doğal bir şekilde kokularını saçtıkları gibi. Zaten iyiliğin en mükemmeli de iyilik yapılan kimseyi minnette bırakmayan, onda küçüklük duygusu yaratmayandır. İşte Kemal Baytaş bunu hep başarmıştır.

Yorum Yazın