0Yorum

Gazeteciliğin Duayeni

Sürekli gündemde olmak, yıllara meydan okumak çok zordur. Ve bir zaman sonra maziye dönüp baktığınızda dökülmeyen sadece birkaç yaprak kaldığını görürsünüz. Gazetecilikte de böyledir; uzun yıllar sonra da, çınar ağacı gibi fırtınalardan etkilenmeyen birkaç kişi yarışa devam eder.

Subaylık yaptığım yıllarda 1985-1987 arası Kıbrıs’ta bulundum. Oğlum Koray Lefkoşe’de dünyaya geldi. Yaradılış olarak halk ile hep iç içe olmuşumdur. Mesaiden sonra askeri kantin yerine Binici bakkala gider alış veriş ederdim. Yılmazköy’ün yanı başında sütçü Ayşe Hanımdan peynir alırdım. Gazeteler Kıbrıs’a o zamanlar bir gün sonra gelirdi. Binici bakkal ve Ayşe Hanım Kıbrıs politikaları ile ilgili hep gazete harfleriyle konuşurlardı ve Yavuz Donat’tan okudukları makaleleri bana anlatırlardı. Taburdaki subay, astsubay ve gazete okumaya meraklı askerleri hep izlerdim. Önce Yavuz Donat’ı okurlardı. Hangi gazetede yazarsa, fanatikleri takım değiştirir gibi onu takip edip gazete değiştirirlerdi.

Kıbrıs’tan Siirt’e tayin oldum. Siirt Tugayında da karargahta çalışan subay, astsubaylar ve Tugay Komutanı Yavuz Donat hayranıydı. Çarşıdaki esnaf, Manav İsmet, Büryancı Eşref sabah işlerine başlamadan Yavuz Donat’ın gazetedeki köşesiyle buluşurlardı.

EN ZEVKLİ YOLCULUĞUM

Yıllar sonra Genelkurmay karargahına atandım. Uzun zaman kaldığım görev süresinde de hiç eskimeyen yazar, hemen hemen herkesin ilk önce okuduğu kişi yine o idi. Yavuz Donat’ın bilgi düzeyi birkaç tane Meydan Larousse’ye sığmaz. Ama o hep mütevazidir, hiç ukalalık ve laf salatası yapmaz. Vermek istediği mesajı restorandaki komi, tarladaki işçi çok kolay algılar. Yazıları hep belgeye ve bilgiye dayanır. Halk ile herzaman iç içedir. Cumhurbaşkanı Diyarbakır’a Hakkari’ye gitmeden önce o gider halk ile söyleyişi yapar. Kendisiyle hem Türkiye’de hem de yurt dışında birkaç yolculuğum oldu. Amerika’ya uçarken sohbetlerinden bir coğrafya kitabı okumuş kadar bilgilendiğimi hissettim. Aslında uzun yolculuklarda hep uyumayı tercih ederim ama Yavuz Beyle çıktığım seyahatlerde bir dakika bile gözümü kırpmam. Yaşam dolu bir insanın ağzından her çıkan söz benim için zengin bir hazinedir. Eğer Türkiye içinde bir kara yolu yolculuğunda beraberseniz bir tarih kitabı bitirmiş gibi olursunuz. Anadolu’nun bütün ilçelerini, köylerini, muhtarlarını, iş adamlarını, yöresel özelliklerini, yörelerin tarihlerini onun gibi bilen hiç kimseyi tanımıyorum. Karış karış dolaştığı Anadolu’nun nabzını en iyi o tutar. Vefalı oluşu, halka mal olmuş kişiliği onu sürekli zirvede tutmuş ve dört mevsim solmayan bir çiçek olarak kalmasını sağlamıştır. Tabi çiçeğin solmamasında hayat arkadaşı Canan Hanımın da rolü yadsınamaz.

Yavuz Donat’ın ciddi görünümüne rağmen inanılmaz espirili, neşeli bir insan olduğunu onu yakınen tanıyanlar bilir. Bir gemi seyahatinde hiç üşenmeden birkaç şarap şişesine “PETRUS” etiketi, diğer tarafına da Türk Tanıtma Vakfı Başkanı Kemal Baytaş’ın fotoğrafını yapıştırınca, gemi kaptanı dahil tüm gemi personelinin Kemal Baytaş’ı Petrus’un sahibi zannedip nasıl ilgilendiklerini görünce gülmekten karın kaslarımız ağrımıştı.

TÜRKİYE’NİN YAVUZ ABİSİ

Yıllardır ülke sevgisi ile dolu kalbinin yazılarına yansımasıyla milyonların gönlünde taht kuran Yavuz Donat “Türkiye’nin Yavuz Abisi”dir. Trilye’nin ilk açıldığı günlerde Ankara’da Sovyetler Birliği döneminde büyükelçilik görevine atanan ve daha sonra Rusya Federasyonu Büyükelçisi olarak görevine devam eden Türk dostu Albert Çernişev onuruna verilen yemekte göz ucuyla gördüğü mekan içinde oturan IMF Masası Şefi Kahkonen ve diğer konuklarla ilgili bir sayfa dolusu yazıyı nasıl yazabildiğine onu yakınen tanıdıktan sonra hayret etmedim doğrusu.

Halka mal olmuş insanlar yaşamları boyunca halk için çalışırlar ve kendilerini unuturlar, ama her zaman hatırlanırlar.

Yorum Yazın