0Yorum

Ankara'ya Renk Katanlar

Çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin oğlunun orta öğrenimi kesintiye uğrar. Hocası, ortaokuldayken büyüdüğü zaman ne olmayı, neler yapmayı istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını ister.

Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan kompozisyon yazar. Tam yedi sayfalık. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlatır. Hatta hayalindeki iki yüz dönümlük çiftliğin krokisini de çizer. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterir. Krokiye arazinin üzerine oturacak bin metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekler.

Ertesi gün hocasına sunduğu yedi sayfalık ödev, çocuğun kalbinin sesi olur. İki gün sonra ödevi geri alır. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir sıfır ve “Dersten sonra beni gör” uyarısını görür. “Neden sıfır aldım?” diye merakla sorar hocasına çocuk.

“Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal,” der hocası. “Paran yok. Gezgin bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman, sonra da atları. Bunu başarman imkansız” der ve ekler: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu tekrar gözden geçiririm.”

Çocuk evine döner ve uzun uzun düşünür. Babasına danışır. Babası, “Oğlum bu konuda her kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!” der.

Çocuk, bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürür hocasına…

“Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” der.

“Ben de hayallerimi…”

O küçük çocuk, bugün iki yüz dönümlük arazi üzerindeki bin metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allahtan ki sen hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”

Zeki Açıköz, çok genç yaşlarda hedeflediği, hayalini kurduğu işlerin hazzını yaşayan ender insanlardan birisidir. Başkente gastronomi konusunda öncülük eden Sheraton Oteli’nin genç yaşta Türk şef olarak Executive Chef makamına oturmuştur. Uluslararası zincir otelleri kurallarını ilk kez Açıköz değiştirmiştir.

YENİLİKLERİN ÖNCÜSÜ

Genelkurmay Karargahı’nda görev yaptığım yıllarda uzun yıllar yurt dışında görev yapmış komutanların ve eşlerinin tarif ettiği ürün ve malzemelerde kurtarıcımızdı Sheraton Otel’i. Mekik, flan nature, kabaklı kiş ve birçok yeni ürün ile...

Otelin emektar şefi Osman Poyraz ile her sohbetimde, “Çok genç ve yetenekli bir şef arkamdan geliyor. Vizyoner, çalışkan, sosyal ve kendisiyle barışık” derdi. Tarif ettiği kişi şu anda Türkiye Aşçılar Federasyonu  (TAFED) Başkanı Zeki Açıköz.  

MUTFAĞIMIZI DÜNYAYA TANITIYOR

Türk Tanıtma Vakfı ile Uzak Doğu’da birlikte olduğumuz seyahatlerin bir tanesinde Zeki Bey, Endonezya’nın başkenti Jakarta’da birbirinden güzel Türk yemeklerini modern sunumlarla ve kendi dokunuşları ile tanıtıyordu. Ben de Türk mutfağının şarapla eşleşmesini anlatıyordum. Kavaklıdere firmasının birkaç güzel ürünü vardı. 250 milyonluk Endonezya’nın bambudan yapılmış 5 yıldızlı Gran Melia Oteli’nde ülkenin önde gelen gazetecileri vardı. Damaklarının çatladığını hissediyordum. Döndükten sonra dünyaca ünlü Tatler Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Maria Lukito manşet atmıştı: “Dünyanın en iyi yemekleri ve şarapları Türkiye’den!” diye.

Sempatik şef Açıköz, hem yemekleri hem de Türkiye’yi yabancılara sevdirmede büyük rol oynuyor. Fahri Büyükelçimiz, turizm elçimiz adeta. İnanın cansiperane çalışıyor. Hiç boş durmuyor, kabına sığmıyor.

ETKİNLİKLERE DESTEK

Türkiye’nin her yerinde, dünyanın belli başı ülkelerinde festivaller, yemek yarışmaları gibi etkinliklerde hep öncülük yapan Zeki Açıköz, Mengen’den Erzurum’a kadar her yerde genç aşçılara destek oluyor. Çok yoğun zamanı arasında bu etkinliklere fiilen katılıyor, üniversitelerde ders veriyor. Gazetede köşe yazısı yazıyor, televizyon programları yapıyor, bildiklerini gençlerle paylaşıyor. Koltuklarında pek çok karpuzu taşıyan Zeki Bey’in değişik şapkaları da var.

Ankara’da görev yapan pek çok yabancı diplomat ve şirket temsilcisi onun yaptığı leziz yemekleri unutamıyor.

Zeki Açıköz’ü, tanıdığım 27 yıldan beri kendisini çok geliştirdiğini ve pek çok ilke imza attığını ama asla mütevazılığını kaybetmediğini yakinen gördüm. Kendisi gibi pek çok “mutfağın yıldızlarını” yetiştirdi. Aşçılık mesleğinin henüz yeni tanınmaya başladığı dönemlerde o ipi göğüsledi. Özveriyle çalıştı, gençlere örnek oldu. Kısacası Zeki Açıköz Ankara’yı renklendirdi.

Zeki Bey tırnaklarını kazıyarak, adım adım ve çok çalışarak geldi buralara. Başarının sırrının amacının sürekliliğini de arayarak… Mutlu pazarlar.

Yorum Yazın