0Yorum

Seaspiracy Çelişkileri

Sevdiğim ağabeyim duayen yazar Yavuz Donat, beni de köşe yazarlığına başlattığı günlerde manşetleriyle gündemi belirlerdi. Deneyimlerini aktarırken çok esprili yaklaşırdı. Bir keresinde “Süreyya, Sergey Lavrov’dan, Odd Per Brekk’e, Mario Draghi’ye kadar pek çok ünlü isim geliyor Trilye’ye. Bir gün onlarla sohbet ettikten sonra manşetten haber yap 48 saat ortalık çalkalansın…” dedi.  

Netflix’te yayınlanan Seaspiracy belgeseli de gündeme oturmayı, hem birçok doğa koruma örgütünü hem de büyük balık üreticilerini karşısına almayı başardı.

İngiliz yönetmen Ali Tabrizi’nin yayınını belgesellerden biraz farklı buldum. Yunusların, balinaların hunharca katledildiğini bilmeyen, duymayan kalmadı! Görsel olarak yayınlanması algı bakımından iyi ancak çözüm odaklı sonuçlara yönlendirme konusunda yeterli istikamet göstermiyor Tabrizi.

Yıllardır aşırı avcılık konusunda uyarılar yapıyorum. Yavru ve dişi kalkan, köpek balığı yüzgeci çorbası gibi ürünleri ballandırarak anlatanları hep kınadım. Elbette Tabrizi’nin anlattıklarının pek çoğu ülkemizde de yaşanıyor. Troller denizin dibini kurutmaya devam ediyor.

ABARTILI VERİLER

“Haftada iki gün balık yiyin” derken et, sebze, hububat sektörünü karalamamak lazım. Vücudun protein dışında enerji için karbonhidrat ve yağa da ihtiyacı var.

Ali Tabrizi, Seaspiracy’de konuyu “Balık yemeyin”e getirmiş. “Okyanuslara yeni bir gözle bakmanın, balıkları deniz ürünü değil, doğal yaşamın bir parçası olarak görmenin vakti geldi” gibi aktivist yaklaşımlar hiç gerçekçi değil.

Bir zamanlar bilim insanlarının balıktaki omega 3’e, yumurtaya ilgisiz çamurlar attığı gibi günümüzde de realitelerden uzak yaklaşımlar oluyor maalesef. Halbuki insanlık tarihi ile ilgili birazcık bilgisi olanlar bilir ki avcılık ve toplayıcılık olmasaydı tarıma, üretime geçebilecek, hayatını idame ettirebilecek insan kalmazdı yeryüzünde…

BALIKTAN VAZGEÇEMEYİZ

Ali Tabrizi’nin belgeselinde katıldığım yönler var elbette. Balık çiftliklerinin doğaya verdikleri zarar (tabi ki hepsi için geçerli değil), ağlardaki ölü balıkların denize bırakılması, büyük teknelerin verdiği zararlar… Elbette belli boydaki küçük tekne sahipleri tek işlerinin balıkçılık olduğu düşüncesiyle sürdürülebilir balıkçılığın var olması için hata yapmamaya çalışıyor.

Balıkçıların ağları plastikten daha fazla okyanusu kirletiyormuş!.. Bana inandırıcı gelmedi.         

Balıkları ‘balık hafızası’ deyimiyle aşağılarız ama büyük paralar vererek balık yağı alırız ki hafızamız güçlensin diye…

Biz sağlıklı yaşamımızı sürdürmek için balık yemeye devam edeceğiz sevgili Tabrizi…  

Yorum Yazın