0Yorum

Porsiyonlarla Mücadele

“Göz doymadan, mide doymaz” sözü, sofranın zenginliğine, bolluğuna mı yoksa tanziminin güzelliğine mi yorumlanmalı?

Son zamanlarda kışkırtıcı reklamlar, sosyal medyadaki yemek pornoları ve israfa yönelik yemek programları toplumu hiç iyi olmayan bir yöne doğru sürüklüyor.

Görsel tatmin, masanın tanzimi ve göz zevki ile eş anlamlı olmalı. Özellikle yemek davetlerinde “Yetmeden artmaz, artmadan yetmez” gibi söylemlerden vazgeçmenin zamanı geldi de geçiyor bile…

ÇÖPE GİDEN YEMEKLER

Uzun yıllardır yeme içme sektöründe fiili olarak çalışan birisi olarak büyük porsiyonlara hep karşı çıktım. Tabaklardan bulaşıkhaneye dönen mezeleri gördükçe hep yüreğim cız etti.

İsteyen çok sevdiği bir mezeden bir daha isteyebilir ama bir akşam yemeğinde bol kepçe mezelerin yarısından çoğunun yenmemesi gezegenimizde kıt kaynakların heba edilmesi ile eşanlamlı. Artık israf konusunda bir şeyler yapmanın tam zamanı, iş işten geçmeden.

AZ YEMEK SAĞLIKTIR

Osmanlı mutfak arşivlerinde çok güzel özendirmeler yapılmış, az yemeği teşvik etmek için: “Az ye melek ol, çok ye helak ol”, “Az yiyen her gün yer, çoğar yiyen bir gün yer”, “Ağız yer, yüz utanır”, “Azıcık aşım, kaygısız başım” gibi.

Ne geldiyse başımıza çok yemekten geliyor. Belin kalınlaşması, damar hastalıkları, tansiyon hastalıkları gibi bir sürü husumet…

Hele bir de endüstriyel gıdaların yaygınlaşması konusu var. Kimyasal katkı maddeleri gıda maddelerine girdi gireli çaresiz dertlere sahip olmamıza neden oldu. “İnsan mezarını kendi dişleriyle kazarmış” sözü de gerçek olmaya başladı. Az yemekle birlikte etiketleri okumamız da farz oldu. Gıda etiketlerinin üzerine gerçek isimlerinin yazıldığını kontrol etmek de ayrı bir konu. Bir zamanlar hiç de etik olmayan bir şekilde özellikle ithal deniz ürünlerinde gerçekle hiç alakası olmayan yanıltıcı isimler yazıyordu.

       Motorlu olmayan ulaşım araçları döneminde bile atalarımız iki öğün (kuşluk ve ikindi) yerlermiş ve zorunlu uzun yürüyüşlerle yediklerini yakarlarmış. Biz 200 metrelik market mesafesini arabayla sağlarken üç öğün yemek ritüeline alıştık. Son yıllarda Japon uzmanlar iki öğünü bile tek öğüne düşürmeye çalışırken biz bol kepçeden üç öğün yemeye devam ediyoruz. Bakalım nereye kadar böyle devam edeceğiz.

Bazı kıtalarda insanların hayatta kalma mücadelesi verdiği bu dönemde, hem sağlığımızı düşünmek hem de sorumlulukla hareket edip kıt kaynakları ölçülü kullanmalıyız.        

Not: Tarihin dönüm noktalarından Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü ülkemize kutlu olsun.

Yorum Yazın