0Yorum

Kavala ve İskeçe

Yol boyunca uzak geçmişi imgeleyen belleğim çalıştı ve tarih kitaplarında okuduğumuz Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyankar yapısını kafamda canlandırarak Kavala’ya vardım. Ata topraklarında dolaşmak çok duygulandırıyor insanı…

Kavala’yı önce tepeden seyretmek gerekir. Egnatia Hotel’de kahve molası verip manzaranın derinliklerinde biraz dinlenmeli ve daha sonra Savvas Restoran’da sahilde deniz ürünleri ile randevuya geçilmeli. Savvas turistik bir lokanta, o nedenle salata ve ızgara balıkla geçiştirilmeli öğle yemeği… Aklımda kalanlar ızgarada pişirilen nefis kaya barbunu ve gitar çalan Edi Rama hayranı Arnavut gitaristti. Bir de dönüş yolu üzerinde imalathanesinde yediğim duble karamelli Kavala kurabiyesi…

İSKEÇE HALİ

Yabancı olmadığımız balıkların taptaze bir şekilde tezgahlarda satıldığını görmek, envai çeşit zeytin ve peyniri tadarken İstanbul’dan gelip yerleşmiş öğretmen hanımefendi ile tanışmak, Türkçe konuşarak alışveriş etmek, kahvede çay içerken Anadolu’nun bir vilayetindeki sıcaklığı yaşamak çok güzel duygular… Mutlaka halin içindeki şarküteriden etli zeytinlerden ve koyun peynirinden almalı İskeçe’ye uğrayınca. Ama karnınızı hiç doyurmadan Keçili Köyü’ne doğru yola çıkıp bol oksijenli ormanın içinde sürprizlerle dolu restoranda lezzetin doruğuna varın.

DAĞLARI AŞTIRAN LEZZET

Mimar Sinan’ın yaptığı tarihi köprüden, dağları, nehirleri aşarak Keçili Köyü’nde Keçili (Pilima) Restoran’a geldik. Aile işletmesi burası… Köyden 35 kişi Çanakkale Savaşı’na gitmiş. 32 kişi şehit olmuş. Restoranın sahibi Özcan Kara ve oğlu Cihan Kara bu işi çok severek yapıyor. Mutfakta hanım aşçı, anneannelerimizin usulüyle yaprak sarma hazırlıyordu. Tatmak için sabırsız davrandık. Ama tandıra yer kalsın diye itinalı davranıyorduk. Buradaki canlılar kekik yiyerek büyüyor ve çok lezzetli oluyor.  

Dağ havası sindirimi öyle kolaylaştırıyor ki çok yememize rağmen hiç ağırlık hissetmiyoruz… Keçili’ye bir dahaki sefere kameramanla geleceğim. Ata yadigarı bu topraklardaki insanların geleneklerimizi nasıl sürdürdüğünü, ürettikleri her nefis ürünü nasıl başardıklarını herkesin görmesi gerekir.

Kültür ve yemeğe ilgili dostlarımla, tarih kokan bu yörede dolu dolu üç gün geçirmemin mutluluğunu yaşarken, Keçili Köyü’nden dönüş yolunda bizi uğurlayan şehitlerin torunlarının bıraktığı burukluk ile İpsala’ya nasıl vardığımızı anlamadık bile. Ama bu yöreye bundan sonra sık gideceğimiz inancı ile de burukluğumuzu biraz olsun attık.  

Yorum Yazın