0Yorum

İstanbul'da Klasik ve Yeni Mekanlar

Dünyada Michelin yıldızlı restoran sayısının en fazla olduğu ülke Japonya. En iyi suşiyi Jiro, Kyubey’de en iyi tempurayı Tenichi Ginza’da en iyi teppanyakiyi ise Sazanka’da yiyebilirsiniz. Bu gibi restoranların Tokyo’da olması manidar. Osaka’da da çok ünlü Japon restoranları var.

Japonya zengin ülke, iş insanları çok çalışkan ve hayat standartları yüksek. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlılar. ‘En iyisini ülkemin insanı hakkediyor’ felsefesi etkili. Çok arzu edenler uçağa binip gelsinler en iyi restoranları mahallinde ziyaret etsinler. Bu insanlar başka ülkeye göç edeyim, fazla para kazanayım derdinde asla olmadılar.

Türkiye’de bu görüşte olup Florya’da tek şubesiyle dünya çapında haklı bir isim yapan Beyti Restoran klasikleşti. Geçtiğimiz hafta Ankara’ya dönerken uğradığım Beyti’de her ülkeden pek çok ziyaretçi vardı. Yemekler leziz olsa da tüm yabancılar bir asırlık yaşa yaklaşmış Beyti Güler ile tanıştıktan sonra mutlu oluyorlar, yüzlerinde gülümsemeler beliriyor. Türkiye’ye yıllardır katma değer yaratan gururla tanıtım yapan Beyti Bey’e ne kadar teşekkür etsek azdır.

BAŞARILI YENİLER

Yurt içinde açtığı her mekanda farkındalık yaratan ‘yeni’ ve ‘kalite’ kavramlarının öncüsü Tayfun Topal,  “Ülkemin insanı en iyisini hak ediyor” deyip yurt dışı tekliflerine hiçbir zaman sıcak bakmayan idealist bir girişimcidir.

Yarattığı her konsept ile ses getiren Topal’ın Bodrum’daki işletmelerine, Nişantaşı’ndaki Grey Restoran’ına gittiğimde hep gıpta ettim. Dar bir sokaktaki mekanında günde yüzlerce kişiyi ağırlayan Tayfun Bey, tam bir virtüöz. El attığı her yer gerçekten abad oluyor.

GALVIN FARKLI

Geçtiğimiz hafta içi öğle yemeğinde ziyaret ettiğim Galvin’de, büyük keyif aldım. Kalabalık bir gurme grubu restoranda keyifle yemek yiyordu ve Tayfun Bey’i işinin başında görünce hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bir kez daha anladım. Dekorasyonun büyük bir titizlikle yapıldığı mekanın ruhu çok canlı, mutfak ekibi başarılı. Krema yerine peynirle yapılan beyaz soslu makarna, et yemekleri ve tiramisu çok lezzetliydi. Eski Yugoslavya yıkılmadan önce Türkiye’ye bol miktarda gelen beyaz kiraz likörleriyle yapılan tiramisuları anımsattı bana. Tarihe yolculuk yaptım adeta.

Garsonlarla sohbetimde kasım ayının ortalarına kadar restorana rezervasyon alamadıklarını ve mekanın her akşam dolu olduğunu öğrenince güzel yemeklerin yarattığı mutluluğum katbekat arttı.

Tüm servis malzemelerinin özenle seçildiği mekanda sponsor olarak bardak, tabak, çanak kullanılmamış. Su bardakları bile Paşabahçe NUDE serisi.

Galvin bana moral verdi: “Ne yaparsan yap en iyisini yap” felsefesinin bir kez daha haklı çıktığını gördüm.

Yorum Yazın