0Yorum

Tarımın Yetenekli Öncüleri

Günün birinde bir çiçekle su, karşılaşır ve arkadaş olurlar, ilk önceleri arkadaşlık olarak devam eder ilişkileri. Tabii ki zaman lazımdır arkadaşlık, birbirini tanımak için. Gel zaman git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki suyun yanında, içi içine sığmaz olur ve artık anlar ki suya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçmaya başlar. “Sırf senin hatırın için ey su” diye.

Öyle bir zaman gelir ki artık su da içinde çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Fark eder ki “Çiçeğe aşık oldum.” Ama su da ilk kez aşık oluyordur.

Günler, aylar birbirini kovalar ve çiçek “Acaba su beni sevmiyor mu?” diye düşünmeye başlar çünkü su pek ilgilenmemektedir çiçekle. Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz bir gün çiçek suya;

“Seni seviyorum,” der.

Su, “Ben de seni seviyorum” der.

Çiçek sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler… Artık öyle bir duruma gelir ki koku saçamaz olur etrafa.

Ve son kez suya, “Seni seviyorum, der.

Su da, “Sana söyledim ya, ben de seni seviyorum” der.

Ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık, rengi solmuş çehresi sararmıştır. Yataklardadır artık çiçek su da başında bekler öylece çiçeğin, yardımcı olmak için. Ama bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorluklarla başını döndürerek suya der ki; “Ben seni gerçekten seviyorum.”

Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır. Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Muayeneden sonra şöyle der; “Hastanın durumu ümitsiz, artık elimizden bir şey gelmez.”

Su merak eder sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalığı doktora sorar hastalığı nedir diye.

Doktor şöyle bir bakar suya ve der ki “Çiçeğin bir hastalığı yok dostum, bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için.”

Ve anlar ki su, artık sevgiliye sadece “Seni seviyorum” demek yetmemektedir.

Mustafa Erüst, bitkilere olan sevgisini üretime dönüştürerek zirvelere taşımış çok değerli bir iş insanıdır. 90’lı yıllarda İstanbul’da yiyecek ve içecek fuarlarında ilginç üretimleri ile hep dikkatimi çekerdi Erüst. 20-25 yıl önceden beri faaliyetlerini yakından gıpta ile izlediğim, yükseliş trendindeki performansına hayran kaldığım Mustafa Bey, Anadolu topraklarında neler üretilebileceğinin en önemli göstergesidir.

İŞİNİ ÇOK SEVİYOR

Mustafa Erüst çok çalışkan, yetenekli ve tam bir inovasyon gurusu. Erüst Tarım firmasının sahibi ve Genel Müdürü Mustafa Bey ile 19 Ekim tarihinde Uluslararası Meze Festivali için gittiğim Antalya’da tanıştım. Arkadaşlarımıza eşsiz bucaksız seralarında dudak uçuklatan bilgiler veren Mustafa Bey, işini çok seviyor. Üretimden keyif alıyor. Üretmekten doğan sevincini pozitif enerji olarak etrafa yayıyor.

KÖKLÜ FİRMA

10 yaşında Alanya’dan Antalya’ya gelen Hüseyin Erüst ve babası, o yıllarda tarımla uğraşmaya başlayarak firmanın temellerini atıyor. Oğlu Mahmut Ünal Erüst ile babası Hüseyin Erüst Antalya’da seracılığı ilk başlatanlardan oluyor.

1976 yılında baba Hüseyin Erüst’ün vefatından sonra işleri oğlu Mahmut Ünal Erüst yürütmeye başlar. İlk yıllarda 10 dekar kapalı alandaki serada salatalık, domates, biber üretimi yapmış daha sonraki yıl Antalya’da kavun, karpuz üretimi gerçekleştirmiştir. Antalya’da ilkleri yaratan firma olarak anılan Erüst çilek, erik, yeni dünya, ahududu üretimi yapmıştır. Erüst, 1990 yılı ekim ayında Antalya’da yapılan, 18 Avrupa ülkesinin katıldığı Uluslararası Tarım Kongresi’ne entegre tarım mahsulleri üretimi yaptığı için önerilmiş ve Tarım Bakanlığı tarafından “Avrupa’nın Örnek Çiftçisi” seçilmiş, ayrıca Avrupa Tarım Birliği tarafından Altın Madalya ile ödüllendirilmiştir.

1998 yılında Erüst Tarım Üretim Pazarlama Ltd. Şti. olarak anılan şirket, üçüncü kuşak Mustafa Erüst başkanlığında çağın gereksinimlerine ayak uydurarak, teknolojiyi daha iyi kullanarak dünya klasmanında yerini almıştır. Ürünlerinin bir kısmını yurt dışına satarak ülkemize döviz kazandırmaktadır.

YENİLİK PEŞİNDE

Mustafa Bey dünyayı dolaşıyor, yenilik peşinde koşuyor, ARGE çalışmalarını yakından takip ediyor. Ülkemizden kaçırılarak götürülen tohumların yeniden kazanılması için büyük çaba sarf ediyor. Tohumdan mutfağa ulaşan Erüst’ün ürünlerinin insan sağlığına zararlı olabilecek her şeyin karşısında olduklarını söyleyen Mustafa Bey, topraktaki böceklerden, ilaçlardan zarar görmemesi için hidroponik sistem ile sera ve açık alanlarda ürünlerini yetiştirmekte, deniz yaprağından elektrik çiçeğine, 5 gramlık karpuza kadar yepyeni ürünler için gece gündüz çalışmaktadır.

Son yıllarda mutfak dünyamıza giren mikro filizler, mini sebzeler, tane baharatlar, yenilebilir çiçekler, ender ve bulunmayan ürünler hep Erüst’ün öncülüğünde ve Mustafa Bey’in titiz çalışmaları sonucunda oluşmaktadır.

Ekip çalışmasına çok önem veren Mustafa Bey, elini taşın altına koyup ülkemizde şimdiye kadar hiç yapılmayanları gerçekleştirmek için cansiperane çalışıyor. Aynı heyecanda gördüğüm Pazarlama ve Ürün Destek Müdürü Salih Çömezoğlu ve diğer takım arkadaşları işlerini öyle iyi benimsemişler ki etkilenmemek, gurur duymamak mümkün değil.

Diyarbakır karpuzunun çekirdeklerinin bile yurt dışına götürüldüğü, Çanakkale Kösedere domateslerinin tadının unutulduğu son zamanlarda, Erüst’ün seraları Antalya seyahatime ayrı bir lezzet kattı. Ülkemizde kaybolmaya yüz tutmuş değerler için yeni de bir umut ışığı yaktı bana. Sıcak Antalya havasında yüreğime serin su serpti. Zaten ülkemizi şahlandıracak konuların başında üretim gelmekte. Büyük emeklerle müthiş üretimler yapan Erüst Tarım’ın sahibi Mustafa Bey, sosyal sorumluluk projelerinde hep ön saflarda yer almaktadır. Onun ürettiği kereviz sapını yıllardır yiyip hiç ilaç kullanmadan sağlıklı olarak 90’lı yaşlarını yaşayan insanların en büyük tanığıyım.

Çok şey kattı ülkemize Erüst… Sağlıklı sebzeler, bizde de en iyisinin olabiliyor duygusunun yarattığı moral, motivasyon, özgüven… İyi ki varsınız.

Bardakta bir papatya bile olsa, gözünüzün önünde daima güzel şeyler bulunsun. İyi pazarlar.

 

 

Yorum Yazın