2Yorum

Kendini Aşan Başarılar

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Amerikalı roman yazarı William Faulkner, büyük düşünme konusunda şunları söylüyor:

“Yapabileceğinin en iyisini yapmak yeterli sayılmaz. Yapabileceğini bildiğinden de yükseğinin rüyasını gör ve her zaman o hedefe ulaşmaya çalış. Çağdaşlarından veya senden öncekilerden daha iyi olmaya gayret et. Kendini aşmaya bak…”

1. Tuğgeneral Dr. Murat Üçüncü’yü 1973 yılından bu yana tanırım. Dile kolay 45 yıl geçmiş aradan. Aynı sınıfta, aynı koğuşta ve hatta aynı ranzada geçen öğrencilik yılları. Çünkü ortaokulu yeni bitirmiş, henüz anne sevgisine yeterince doyamamış, sakal tıraşı vakti bile gelmemiş yıllardan bahsediyorum. Koğuştaki yatakları her sabah üzerine para atınca zıplayacak kadar gergin yapıp vaktinden önce koğuşu terk etmek, geç kalınca kapıya elinde cetvelle gelen “Totem” lakaplı matematik öğretmeninin “Yatarsan yatakta, sonra giyinirsin ayakta” deyip ya da geç kalanların elini açtırıp cetvelle okşadıktan sonra “Oğlum aç, oğlum kaç” nakaratlarını dün gibi hatırladığım günler.

Murat, uyku saatinde nevresimi üzerine çekip, geveze sohbetler yapan muzır arkadaşlarına kulaklarını kapatıp erkenden uyurdu. Kendisi gibi Trabzonlu (ama Of ilçesinden) Kadir Korkmaz’ı kızdıran koğuş arkadaşlarına asabi Karadenizli tepkisini vermesinden haberi olmazdı! Aynı efendiliği Kara Harp Okulu’nda da devam etti Murat’ın. Yine aynı koğuşta, aynı bölükte ve Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümündeydik.

HEP BİRİNCİYDİ

Genelkurmay Başkanlığı’nda da 10 yıl süreyle yine birlikte mesai yaptığımız Murat Üçüncü ile yollarımız hep kesişti.

Trabzon’un on kasabasından biri olan Tonya’nın İskenderli Köyünde çok çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen kıymetli arkadaşım Murat Üçüncü, 1976 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ni, 1980 yılında Kara Harp Okulu’nu birincilikle bitirdi.

Okul biter bitmez Boğaziçi Üniversitesi’ne Harp Okulu’na öğretim üyesi yetiştirilmek üzere gönderildi. Yüksek lisans eğitimini ve doktorasını tamamladı. Kısa bir süre Harp Okulu’nda öğretim üyeliği yaptıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı “Bize lazım” deyip, 1987 yılında Genelkurmay Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığı’na atadı kendisini. 25 yıl burada kalıp bir rekora imza attı ve Genelkurmay’da en uzun süre çalışan subay ve general olarak tarihe geçti.

HER ZAMAN GERÇEKÇİ

Tanıdığım en dürüst, çalışkan ve efendi gibi pek çok erdemlere sahip olan E. Tuğgeneral Murat Üçüncü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en stratejik sistemi olan TSK Entegre Muhabere Sistemi TAFICS projesinin genç yaşta askeri tarafta sistem mühendisliğini yaptı. Siber savunmanın çekirdek ekiplerini oluşturdu. 3 yıl yurt dışında uluslararası askeri bir komuta kontrol bilgi sistemlerinin geliştirilmesinde ve uygulamaya konulmasında önemli katkılar sundu. Çok süratli bir şekilde yükseldi, toplamda iki kez “Üstün Hizmet Terfisi” olmak üzere akranlarından dört yıl öne geçti. Hem komutanları, hem de devre arkadaşları onun bu başarılarını hep takdir etti.

Murat Paşa, doğru bildiği konularda babasını bile dinlemeyecek kararlılıkta, ihtiyaçları hep gerçekçi olarak tespit etmeye özen gösteren nesli tükenen kelaynak kuşlarına benzettiğim, Türkiye için çok önemli bir değerdir.

ASELSAN’DAKİ BAŞARILAR

Hayatında çalışmayı, başarıyı kendisine düstur edinen Üçüncü, emekli olduktan kısa süre sonra Aselsan yönetim kurulunda göreve başladı. Beş yılını doldurmasına rağmen Aselsan da kendisini bırakmadı. Doğru insanları hiçbir kurum bırakmaz. İyiler ve doğrular her zaman kazanır. Kendisi göreve başladığında piyasa değeri 25 – 30’uncu sıralarda olan Aselsan, Türkiye’de ilk 5 firma arasına girdi. Büyük bir inançla yıllardır emek sarf eden Aselsan çalışanları ile yönetimde bulunanların başarılarına sinerji kattı Murat Paşa. Yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen mesaisini Aselsan’da geçirip engin deneyimlerinden azami yararlanılmasını sağladı.

Ne öğrencilik yıllarında, ne de 10 yıl beraber çalıştığımız karargahta kendisini mesaide hiç boş otururken görmedim. İş dışında subay, astsubay ve sivil memurlarla düzenli olarak futbol oynamaktan çok hoşlanırdı.

Karadenizliliği, dünya şampiyonu olan horon ekibinin oyuncusu olan babasından kalan horon oynamada belirginleşir. Profesyonel olduğu bir konudur horon. Güzel kemençe nerede çalarsa orada kendini tutamaz Murat Paşa!

MÜTEVAZILIĞI HİÇ DEĞİŞMEDİ

Öğrenciliğinde neyse, tırmandığı basamakların zirvesinde elde ettiği makamlarında da hep aynı oldu. General rütbesindeyken sivil memur ile de erlerle de oturur sohbet eder, sorunlarını dinlerdi. Ağır bir yük taşıyor ama gece gündüz çalışıyordu. Kendisi ile sohbetlerimde “Bu kadar işin altından nasıl kalkıyorsun?” diye sorduğumda aklımda kaldığı kadarıyla bana şunları söylerdi: “Ben ülkeme minnettarım, doğduğum köyde mutlu bir çoban olarak da kalabilirdim. Bana imkan sağlandı, en iyi okullarda okudum, çok zor ve aynı zamanda çok itibarlı görevler yaptım. Hiçbir zaman görev istemedim, verilen tüm görevleri layıkıyla yapmaya çalıştım. Temel felsefem sevdiğim işi yapmak değil, bana verilen tüm işleri severek yapmaktır. Heyecanım hiç kaybolmadı, her gün yatağa yattığımda ertesi gün gelsin de geri kalan işlerime yeni bir heyecanla tekrar başlayayım düşüncesiyle uyurum. Beni üzen tek şey çeşitli sebeplerle yapamadan geride bıraktığım işlerdir.”

Bu kadar işin arasında ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nde Elektronik Mühendisliği alanında lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi.

Öğrencilerin kendisi hakkında yaptığı anketi okuduğumda gözlerim doldu.  “Şimdiye kadar okulda en iyi ders veren hocalardan” diye başlayıp, “En şık giyinen”, “En iyi ders anlatan”, “Otoritesi çok iyi”, “Öğrenci öğretmen seviyesi dengeli”, “Sinyal dersi hiç bu kadar kolay ve anlaşılır olmamıştı” gibi duygulandıran sözler mevcuttu.

Murat Üçüncü Paşa, reklamı sevmez, interneti tarayın, hakkında bilgi bulamazsınız. Çalışmaktan reklama vakit bulamaz benim kıymetli arkadaşım. Kendi alanında Türkiye’de tam bir otoritedir.

Türkiye’nin yetiştirdiği ender insanlardan birisi olan Murat Üçüncü Paşayı size tanıtmak istiyordum. Kendisinin bunca başarısında zarif eşi Neslihan Hanım’ın ve oğlu Ali Bulut’un payları büyüktür.

Ülkemizde böyle bir adam var. Haberiniz olsun. Kuleli yıllarından benim Çanakkale’ye olan hassasiyetimi bildiği için kendisi hakkındaki bu yazıyı 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü gününde yayınlamak istedim.

18 Mart’ı, küçük söylemlerle, anma günü ifadeleriyle kutlamak isteyenlere bir kez daha hatırlarım. Bugün ben de kutlamalarda, Çanakkale’deyim. Çanakkale bir devrin battığı yerdir. 18 Mart ise büyük bir zaferin adıdır. İyi pazarlar.

Yorum Yazın