0Yorum

Çocuklara Adanan Ömür

1885 – 1967 yılları arasında yaşamış Fransız tarihçi ve roman yazarı André Maurois bir eser meydana getirmenin yolunu şöyle anlatıyor: “Edebi olsun, ilmi, siyasi ve sanayi alanında olsun, eğer bir eser ortaya koymaya niyetiniz varsa, kendinizi tüm benliğinizle ona veriniz, her dakikanızı ona harcayınız.” Marcel Proust kendini dağıtmış olsaydı, muazzam eserini yazabilir miydi? Balzac, kendini günlük hayatının akışına kaptırmış olsaydı, başlı başına dünya oluşturan romanlarını yazabilir miydi? Pasteur, Fleming, Einstein dikkatlerini lazer ışığı gibi tek bir nokta üzerinde yoğunlaştırmamış olsalardı keşiflerini yapabilirler miydi? Dr. Üstün Ezer, hayatının tüm dikkatlerini lösemili çocuklar için toplamış, adeta onlara kendisini adamış, çok değerli bir insandır. Onunla tanışmamız 1999 yılının haziran ayında olmuştur. Benim emekli olduğum yıl olduğu için dün gibi hatırlıyorum. Remax’ın önde gelen isimlerinden değerli dostum Kadir Yıldırım, Otokoç’un genç Genel Müdürü Cenk Çimen’i benimle tanıştırmıştı. Yerinde duramayan, geniş vizyona sahip Çimen, o yıl LÖSEV etkinliklerinin Otokoç himayesinde ve Söğütözü’ndeki bahçelerinde yapılmasını istemişti. Gönüllü kuruluşlar seferber oldu. Nilhan, Beray ve Kadriye Hanımlar kolları sıvadılar. Ben de kocaman bir stantta Türk yemekleri yapmaya karar verdim. Standımız çok ilgi gördü ve bütün yemekler kısa sürede satıldı. Semahat Arsel’in yazdığı kitabın ismini vermiştim standa: “Eskimeyen Tatlar”. İyi bir gelir elde edilmişti ve çok mutlu olmuştu herkes. O gün bugündür tanırım Üstün Bey’i. Ne hayatlar kurtardı, ne anne babaları sevindirdi. Can suyu verdi yeşermekte zorluk çeken minik yavrulara. Derdinden yaprak döken ağaçların derdini ancak ağacı olanlar bilir. Onun can suyu verdiği çocukların anne babalarıyla zaman zaman birlikte oldum, onların Üstün Bey’e duyduğu minnet duygularını yakından tattım. 1998 yılında kurulan LÖSEV’de (Lösemili Çocuklar Vakfı) o günden bugüne dudak uçuklatacak gelişmeler oldu. Lösemili çocukların SSK Çocuk Hastanesine yatırıldığı ilk günlerde, onların odasına bir televizyon koyduramamanın üzüntüsü içinde olan Üstün Bey, o günlerden beri tüm enerjisiyle çalışıyor. 2000 yılında Türkiye’nin ilk ve tek Lösemili Çocuklar Hastanesi LÖSANTE’yi hizmete açan vakıf, bugüne kadar binlerce lösemili çocuk ve ailesini yaşama bağlamış, Türkiye’nin ilk LÖSEV, Lösemili Çocuklar Okulunu açmış, Doğu ve Güneydoğu’da Pediatrik Hematoloji servislerine destek vererek köklü çözümler yaratmayı, toplumsal ve kalıcı hizmetler vermeyi sürdürmüştür. Lösemili Çocuklar Anaokulu ve İlköğretim Okulu, Lösemili Çocuklar Köyü gibi pek çok organizasyonlara imza atan LÖSEV ile ilgili ne kadar çok şey anlatsak azdır. Emekleme döneminden bu güne nasıl gelindiğini, ne fedakarlıklar yapıldığını, dürüstlükten taviz verilmeden nasıl mücadele edildiğini yakinen takip edenlerden biriyim. Hastaların arasında zengin fakir ayrımı gözetmeksizin herkese eşit, parasız ve mükemmel sağlık hizmeti veren LÖSEV, hastanın ilacını, pijamasını, yemeğini, oyuncağını bile bağış yoluyla bulup devlete yük olmamaya çalışmaktadır. İmkanları arttıkça ülkede daha geniş tabana hizmet vermek için çaba gösteren LÖSEV, Ankara Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle hayata geçirdiği “Başkentte Hayata Bağlanıyoruz” projesiyle artık yetişkin kanser hastalarına da psikolojik destek vermeye başlamıştır. LÖSEV Başkanı Dr. Üstün Ezer, doktorluğunun ve yöneticiliğinin yanında bir baba gibi. Çocuklar onu görünce “Üstün Amca” diye koşa koşa yanlarına gidiyorlar. Komşum olmasına rağmen ancak birkaç yılda bir karşılaştığım, çalışmaktan nefes alamaz duruma gelmiş bu değerli tıp adamının yaptığı güzel şeyler gerçekten örnek alınabilecek niteliktedir. Örnek olma, insanları etkilemede esas şey değildir. Yegane şeydir.

Yorum Yazın