0Yorum

Can Dostlarımızın Annesi

Çankaya eski Belediye Başkanı Erdoğan Yavuzlar ile Gazete Ankara Genel Yayın Yönetmeni İlkay Somer, yıllar önce bir gün Trilye’nin eski mekanında yemek yiyip sohbet ediyorlardı. Bir ara ikisinin de gözlerinde yaşlar görmeye başladım, daha sonra gözyaşları hızlı akmaya başladı. Hemen yanlarına oturdum. İlkay Bey’in muhabbet kuşları ölmüştü yakın zamanda. Erdoğan Bey’in köpeği de kanserin son evresindeymiş. Sahil kentlerinden zıkkım toplatıp Profesör Mındıkoğlu’na ilaç yaptırıyormuş.

Garipsemiştim iki koca adamın böyle şeylere ağladığını görünce. Hemen aklıma bir dize geldi. “Yine mor dağları dumanlar bürüdü, dumanı dağlarda kalanlar bilir, ağaçlar derdinden yaprağını döktü, bu derdi ağacı olanlar bilir.”

İlerleyen yıllarda, tam bundan 11 yıl öncesine kadar sokaktaki bir kediye bile dokunamayan ben, oğlumun eve getirdiği asilzade bir Çinli chow chow ile tanıştım. Can dostların dünyasına girdiğim o günden beri kendimi çok farklı hissetmeye başladım.

GERÇEK DOSTLAR

Tontik’i gezdirirken sokakta tanıştığım ve altı yıldır her gün mama götürdüğüm dört sokak köpeğine kar kış demeden bakıyorum. Yağmurlu havada aç dolaşan bir hav hav görünce arabamın bagajından mama çıkarıp onları mutlu etmeye çalışıyorum. Hatta birkaç yıl içerisinde SSK (Sahipsiz Sokak Köpekleri) isimli bir kitabı da yayımlamaya hazırlanıyorum. Can dostları ile tanışmak, onların bakımını üstlenmek insana büyük bir huzur veriyor. Karşılıksız sevginin ne anlama geldiğini onlardan öğreniyorsunuz.

HACHIKO’NUN ÖYKÜSÜ

Ne zaman Japonya’ya seyahat etsem başkent Tokyo’daki Shibuya semtindeki tren istasyonuna yolumu düşürürüm. Burada ünlü Japon köpeği Hachiko’nun heykeli vardır. Her sabah sahibi ile istasyona kadar yürüyen Hachiko sahibini buradan uğurlar, akşamları da tıpış tıpış gelip üniversitede öğretim üyesi olan sahibini okul çıkışı burada karşılar. Bir gün sahibi kalp krizinden yaşamını yitirince Hachiko, aç ve susuz sabaha kadar her gelen trenin sesinden umutlanarak sahibini bekler. Günler, haftalar, aylar ve tam 9 yıl geçer. Bu istasyonda yaşar Hachiko. Bir gün sahibine kavuşur umuduyla. Japonlar banka hesabı açtırıp para yardımı bile yaparlar Hachiko’ya. Son nefesini verene kadar istasyonda yaşar Hachiko.

JALE HANIM’IN SEVGİSİ

Veteriner Jale Şenol’u yıllar öncesinden tanırım. Tontik beni Anneler Günü’nde doğruca Ankyra Veteriner’e götürdü. 7 gün 24 saat kendisini hayvanlara adayan Jale Hanım iş başındaydı.

Yolda geçerken araba çarpan, saldırıya uğrayan, şiddete maruz kalan, gözü kör olan bir sürü can dosta sahip çıkıp onları kısa sürede iyileştirip hayata döndürmek için çalışan Jale Hanım çok özel bir insandır.

Jale Hanım’ı tanıdığım günden beri ne yaz tatili yaparken gördüm ne de bir bayram günü işyerini kapatıp gittiğini. Öyle bir sevgi veriyor ki can dostlarına. Onları bir gün daha fazla yaşatmak, sağlıklarına kavuşturmak için büyük çaba harcıyor. Yetenekli bir cerrah olan Jale Şenol, Veterinerlik Fakültesi’nde de arkadaşları tarafından sevilen birisi. Daha öğrencilik yıllarında bile yetenekleri ile ön plana çıkmış özel bir insan Jale Hanım. Nice sokak hayvanını hünerli elleriyle yaptığı operasyonlarla hayata döndürdüğünü de yakinen biliyorum.

ÖZVERİ ŞART

Ülkemizde hayvan sevgisi ve onlara karşı bakış açısı süratle değişiyor. Zaman zaman köşe yazılarımın sonunda sokak hayvanları için su ve yiyecek çağrısında bulunuyorum. Ama son yıllardaki gelişmeler beni mutlu ediyor. İnsanlar para ile mama alıp evlerinin önüne bırakıyor. Yeterli mi? Değil bence. Daha çok sokak hayvanını sahiplenip onları veterinerlere periyodik kontrole götürüp büyütmek lazım. Jale Hanım gibi bu işi gönülden yapanlara şükran sunmak, onları hep morallendirmek gerekir. Çünkü bu meslek değeri hiçbir maddi şeyle ölçülmeyecek kadar özveri isteyen bir meslektir. Tatil günleri, bayram günleri işyerini açık tutan, zor ekonomik koşullardan geçen ülkemizde hem iş yerinin hem de can dostların hayatını idameye çalışan Jale Hanım, takdire şayan bir insandır. İş yerindeki kedileri, köpekleri, kuşları evlat edinmişçesine seven, bağrına basan Jale Şenol, onların karşılıksız sevgileriyle çok mutlu yaşamaktadır.

KARINCA MEKTUBU

Sevgili ev sahibi, biliyorum ki beni istemiyorsunuz. Eğer gerçekten istemiyorsanız lütfen beni öldürmeyin.

Ben salatalık kabuğundan nefret ederim. Girdiğim yerlere salatalık kabuğu koyarsanız, anlarım ki beni istemiyorsunuz ve evinize girmem.

Sıradan bir tebeşirle sınır çizerseniz ben o çizgiyi asla geçmem.

Eğer limonu küçük küçük keser ve gireceğim yerlere koyarsanız anlarım ve girmem.

Ayrıca rahatsız olmazsanız, cam kenarlarına sarımsak da sürebilirsiniz. Sarımsak kokusu duyduğum yere asla girmem.

Ama lütfen bebek pudrası dökmeyin. Çünkü nefes yollarımı tıkar ve ölürüm.

Karıncalar;

  1. Ekosistemin nano çöpçüleridir. Onların temizlediği organik atıkları (mikro çöpleri) kimyasal deterjanlar bile temizleyemez.
  2. İnsana hiçbir zararı yoktur.
  3. Bakteri taşımaz ve üretmezler.
  4. Sağlıklı bir ortamın göstergesidir, toksik ortamlarda bulunmazlar. Eğer civarınızda karınca varsa, yaşadığınız ortam ‘yaşanabilir ve sağlıklıdır’.

Yıllardır öldürmeye çalıştığımız karıncanın bile ne kadar faydalı bir canlı olduğunu, doğadaki tüm canlıların ekosistem için önemini bilip onlara karşı daha sıcak davranmak gerektiğini insan geç de olsa anlıyor.

İnsanlığı yücelten her iş onurlu ve önemlidir ve dört dörtlük yapılmalıdır. İyi pazarlar.  

Yorum Yazın