0Yorum

Başkent'in Renkli İsimleri

1924 yılında Paris’te yapılan olimpiyat oyunlarına kano yarışları da eklenmişti. Dört kişilik kano yarışmasında kazanma şansı en yüksek ekip olarak ABD ekibi gösteriliyordu. Bu dört kişilik ekibin üyelerinden biri de genç Bill Havens’tı.

Olimpiyatların günü yaklaştıkça Bill’in hamile eşinin de ABD ekibinin Paris’te yarışacağı zamanda ilk bebeklerini doğuracağı kesinleşmişti. 1924’te Paris’ten ABD’ye uçan jet uçakları yoktu, yalnızca okyanus üzerinde yavaş yol alan gemiler vardı. Bu durumda Bill kendisini bir ikilemde hissediyordu. Paris’e gidip eşi doğum yaptığı zaman yanında olmama riskini göze almalı mıydı? Ya da ekipten geri çekilip ailesinin yanında mı kalmalıydı? Bill’in eşi Paris’e gitmesi için ısrar ediyordu. Olimpiyatlarda yarışmak yaşam boyu kurulan bir düşün doruk noktasıydı, ama Bill yaşadığı iç çatışmalardan sonra yüreğinin sesini dinledi ve ekipten çekilerek evde kalmaya, çocukları doğduğu zaman eşine destek olmaya karar verdi.

Eşinin yanında olmanın, varabileceği en yüksek nokta olduğunu düşünüyordu. Hatta her zaman düşlerini süsleyen Paris’e gitmekten bile daha yüksek bir nokta.

ABD’nin dört kişilik kano ekibi Bill ayrıldıktan sonra Paris’te altın madalya kazandı. Bill, eşi doğum yapmadan önce yarışıp evine bile gidebilirdi. İnsanlar “Ne üzücü” diye yorum yapıyorlardı.

Ama Bill, “Pişman değilim” diye yanıt verdi onlara. Tüm yaşamı boyunca da pişmanlık duymadı ve doğru karar verdiğine inandı. Bill Havens, kendisi için neyin daha önemli olduğunu biliyordu.

Çoğu kişi yaşamlarında neyin daha önemli olduğunun farkında bile değildir. Bill ise yüreğinin sesini dinlemiş ve pişmanlık duymayacağı yolu seçmişti.

Bill Havens’ın öyküsünün ilginç bir sonu var:

Bill ve eşi oğullarına Frank adını verdiler. Yirmi sekiz yıl sonra 1952’de Bill, oğlu Frank’ten ilginç bir telgraf aldı. Telgrafta şunlar yazılıydı:

       “Baba kazandım! Benim doğumumu beklerken kaybettiğin madalyayı eve getiriyorum.”

Frank Havens, ABD adına katıldığı kano yarışlarında babasının kazanmayı düşlediği ancak kazanamadığı altın madalyayı kazanmıştı.

Ömer Lütfü Avşar, Ankara’nın en renkli simalarından birisi olup yaşam gustosu ile farklılık yaratmış, çok değerli bir hukukçudur. Avukat Ömer Lütfü Avşar’ı Trilye’yi açtığım ilk günlerden beri tanırım. Yüce Divan’da ve önemli büyük davalarda yaptığı savunmalarda genç bir hukukçu olarak dikkat çekmiştir Avşar. Konusunda uzmanlığı pek çok kişi tarafından takdir edilen Avşar, dışa dönük sosyal kişiliği, vizyonu, insanlarla kurduğu iletişim ve ülke sevgisi duyarlılığı gibi özellikleriyle ön planda olan bir değerimizdir.  

KÜBA İLGİSİ

Bir önceki Küba Büyükelçisi Alberto Gonzalez Casals ile Küba – Türkiye ilişkilerinin gelişmesinde etkin rolü olan Ömer Lütfü Avşar, merhum Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’nun oğlu Antonio Castro ile yakın arkadaştır. Dostluğunu Türkiye Küba ilişkilerinin gelişmesinde kullanan Avşar, Antonio’yu Türkiye’ye davet etmiş ve önemli bir ağızdan Türk işadamlarının Küba’ya yapabileceği yatırımlar üzerine dikkat çekilmesinin sağlanmasında etkin rol oynamıştır. Küba, elektronik, inşaat, biyoteknoloji ve enerji alanında gelişti. Son yıllarda tıp alanında da ismini sıkça duymaya başladık Küba’nın. Türkiye’den her zaman gidilmeyen uzak bir yer olarak kabul edildiğini ama Küba için geç kalınmadığını, Küba’nın Amerika kıtasına açılan önemli bir kapı olduğunu söyleyen Avşar, iki ülke arasında kurulan köprülerin temellerinin atılmasında etkin bir rol oynamıştır.

       GELECEĞE YATIRIM

İnsan ilişkilerine çok önem veren, mütevazı bir hukuk insanı olan Avşar, her zaman uzun vadeli ve geleceği planlayıp düşünerek yaşama arzusunda ve sürekli pozitif görüşlerde olan, kendisinden olumlu elektrik alabileceğiniz bir insandır. Sahibi olduğu hukuk bürosunda birbirinden değerli yeteneklerin bulunduğunu ve çalışma arkadaşlarıyla yorgunluk atmak için zaman zaman toplandığını gözlemlediğimde örnek tavırlarını hep gıpta ile izlemekteyim. Tanıdığım ilk günden beri alçak gönüllü kişiliğinde en ufak bir değişim görmedim. Tanındıkça, başarılı işler yaptıkça daha da mütevazı olan Avşar, tam bir halk insanıdır.

PAYLAŞMAYI SEVER

Güzel olan her şeyi yakın dostlarıyla paylaşmayı seven Avukat Ömer Lütfü Avşar bildiklerini anlatmayı, doğru bilgileri insanlara aktarmayı da çok sever. Sosyal sorumluluk projelerinde hep ön saflarda olur. İnsanlara yardımcı olmaktan, sorunlarını çözmekten büyük keyif alır. Genç yaşta mesleğinin zirvesine çıkan Avşar, çok çalışkan özelliği dışında güven veren duruşu ve hiç değişmeyen çizgisi ile hep dikkat çekmiştir.

Aslen Hatay Belen’li olan Ömer Lütfü Avşar, Kırıkkale doğumludur. İlk ve ortaokul eğitimini Kırıkkale’de tamamladıktan sonra Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur.

Hukuk Akademi Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Avşar’ın pek çok şapkası vardır. Koltuklarının altında taşıdığı karpuzların hiçbirini kırmamakta, yüreğindeki ülke sevgisini hep yansıtmaktadır. Çeşitli dergilerde, basın organlarında makaleler yazan, görsel medyada inandığı görüşleri anlatmaktan çekinmeyen sıra dışı bir insandır Avşar. Yaşamında pişmanlığa hiç yer vermeyen, doğru bildiği konulardan tavizsiz ilerleyen Ömer Bey’in en yakın destekçisi zarif eşi Seher Hanım’dır. Sosyal faaliyetlerde hep yanındadır.

 

En doğru karar, yüreğinizin derinliklerinden gelen karardır. İyi pazarlar.

Yorum Yazın