0Yorum

Başarıya Odaklanmış Yetenekler

Vaktiyle bir bilge hoca yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini ölçmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip “Oğlum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para vereceklerini sor, daha sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.”

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar. Bakkal, parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır, evirir, çevirir, sonra “Buna bir tek lira veririm, bizim çocuk oynasın” der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gider. Semerci nesneye şöyle bir bakar “Bu benim semerlere iyi süs olur. Bundan ‘kaş’ dediğimiz süslerden yaparım” der. “Buna bir on lira veririm.”

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilave eder,

“Buna kaç lira istiyorsun?”

Öğrenci sorar: “Siz ne veriyorsunuz?”

“Ne istiyorsan veririm.”

Öğrenci, “Hayır veremem” diye taşı almak için uzanınca, kuyumcu yalvarmaya başlar: “Ne olur bunu bana satın. Dükkanımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.” Öğrenci, emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar.

Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler…

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır. Bilge sorar,

“Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”

Öğrenci: “Çok şaşırdım, şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir: “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri bilinen yanında kıymetlidir. Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır. Mesele kuyumcuyu bulmaktadır.”

Mert Dural, dostlukların ve doğadaki nimetlerin değerini bilen çok değerli bir iş insanıdır.  

Uzun yıllardır tanıdığım Mert Dural, Ankara’nın en köklü ailelerinden birisine mensuptur. Başkentin yeme içme hayatında saygın bir yeri olan Dural’ın yaşam gustosunu çok takdir ederim.

Aile şirketinden süregelen savunma işini yürüten Mert Bey, mütevazılığı, efendiliği ile her zaman örnek gösterilen birisidir. 

BALIĞA İLGİLİ

Yurt dışından gelen konuklarını Trilye’de ağırlayan Dural, deniz ürünlerine oldukça meraklıdır. Arkadaşları ile de sık sık balık yemek için buluşan Mert Bey, lakerdadan ahtapota, karidesten kalamara, deniz levreğinden lüfere, lahostan kalkan balığına kadar tüm ürünleri çok iyi bilir. Neredeyse denizden kaç saat önce çıktığını tahmin edecek kadar müthiş ilgisi ve bilgisi vardır Dural’ın.

Seyahat etmeyi seven, dünya görüşü ve bilgisi ile çevresine her zaman pozitif enerji yayan Mert Dural, başkentin önemli simalarındandır. Saygınlığı olan, prensiplerine bağlı, sade yaşantıyı seven, farklı bir yapıdadır. Müthiş bir hayat tecrübesine sahiptir.

Deneyimlerinden faydalanmak çok yarar sağlar hepimize… Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını, yüz yüze konuşmanın arkadan konuşmaktan daha etkili olduğunu hayat bize öğretir. “Günaydın” dememin borç para vermek; “lütfen” demenin utanılacak bir şey; yönetici olmanın emir vermek olmadığını öğreniriz. Astları ile aynı asansöre binmenin asansörü düşürmeyeceğini, saygının el pençe divan durmak; gülmenin laubalilik; saygı duyulacak ve duyulmayacak iş diye ayırım; yöneticiye duymak istediğini söylemenin iyilik olmadığını, hep deneyimli ve başarılı insanlardan öğreniriz… Tıpkı duruşundan ve çizgisinden her zaman feyz aldığımız Mert Dural gibi. 

GENİŞ VİZYON

İş ya da özel yemekleri için Trilye’ye gelmeden mutlaka rezervasyon yaptırıp konuklarından önce restoranda olur Mert Bey. Misafir edeceği konuğunun özelliklerine göre menü yönlendirmesi yapar. İnsanlara çok değer verir. Kendisiyle her yemek öncesi sohbet ettiğimde inanın büyük keyif alırım. Bazı sanatçılar vardır, sanat icra ederler ama dinleyicisi yoktur, çok büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Benim en büyük dinleyicim, çoğu kez aynı dili konuştuğumuz Mert Bey’dir.

Geniş bir vizyona sahip olan Mert Bey’in kendisini çok seven birbirinden kıymetli dostları vardır. Sosyal sorumluluk projelerinde adının açıklanmasını istemez. Herkesin derdine deva olur. Olaylara bakış açısı, yaklaşımı hep mesafelidir. Doğaya karşı son derece duyarlıdır. Çok çalışkan ve yetenekli bir insandır Mert Bey. Başkentte dışarıda yemek yeme alışkanlığının artmasında katkısı çok büyüktür, hizmet sektörüne kazandırdıkları yadsınamaz. Kendisi ile her zaman gurur duyuyoruz.

Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır keyif almayı değerli kılan… İyi pazarlar.

Yorum Yazın