0Yorum

Anadolu’yu Şahlandıranlar

Robert Redford, riskleri göze almanın gereklilik olduğuna inanan bir insandır. Redford’a bir film yıldızı olmanın getirdiği ün nedeniyle yaşadığı sıkıntıları sormuşlar. Redford bu soruyu şöyle yanıtlamış: “Ünün ne kadar çabuk uçup gideceğini çok iyi biliyorum ve her zaman sesimi duyurabilmek için yalnızca birkaç yılım kaldığını kendime anımsatıyorum. Önemli olan söylemek istediklerinizi söylerken riskleri göze almaktır. Risklerden kaçarsanız, çalışarak edindiğiniz her şeyi bir anda kaybedebilirsiniz.” Mesleklerinin zirvesindeki insanlar her zaman yerlerinden olmamak için riskleri göze almak zorundadırlar. Charles Garfield adında bir araştırmacı, bu insanların başarı için tek bir formül izlediklerini fark etmiş. Bu insanlar kendi kendilerine şu soruyu soruyorlarmış: “Göze aldığım risk işe yaramazsa ayakta kalabilecek miyim? Başarısız olursam ünümü sürdürebilecek miyim?” Bu soruların yanıtı “Evet”tir. En kötü sonucu alsalar bile ayakta kalabilirler ve bu yüzden de her zaman riskleri göze alırlar. Kişinin kendi kendine konuşması, kendine doğru sorular sorabilmesi, doğru yanıtlar alıp doğru sonuçlar elde etmesini sağlar. Bunlar riskleri göze almak için gerekli olan karar verme araçlarıdır. Riskler elbette korkutur insanı, kendimize çizdiğimiz rahat ve huzurlu sınırlarımızın dışına çıkmamıza neden olur. Ama kişinin kendi kendine olumlu konuşmalar yapması, başarmasında en önemli etkendir. Başarının zirvesindekiler kendi kendilerine konuşur, sonra riskleri göze alırlar ve başarıdan başarıya koşarlar. Nafi Güral dünyadaki tüm olumsuz gelişmelere rağmen Anadolu’nun bir tarafından diğer tarafına koşturan, bozkırlarda at dolaştıran çok başarılı, heykeli dikilecek kadar cesaretli, riskleri göze alan bir iş adamıdır. Subaylık yaptığım yıllarda tabuları yıkan bir yaklaşımım vardı. Çok çalışkan ve başarılı olduğum için bir dediğimi de iki etmiyordu komutanlar. O nedenle ben de mesleğimin zirvesinde olmak istedim hep. Gastronomi alanındaki son gelişmeleri yakından izlemek için dünyanın dört bir yanında açılan fuarlara giderdim. Mutfak ve servis malzemelerini görünce, dünya devlerinin eserleri ile karşılaşınca hep yüreğim burkulurdu. Ta ki Nafi Güral Kütahya Porselen efsanesini yaratana kadar. Kütahya’yı Kurtuluş Savaşı yıllarından bilenler artık porselen dünyasında da tanıyorlar. Pek çok insanımızın can verdiği o topraklara can suyu veren de Nafi Güral’dır. Kırılma yüzdeleri çok fazla, kaba çizgilerle özensiz bir şekilde yapılmış, düşük kaliteli porselenlerden dolayı ithal ürünlere zamanında büyük paralar ödeyen işletmecileri ucuz ve kaliteli porselenle tanıştıran, yabancı ülkelere inanılmaz döviz ödemekten bizi kurtaran, hepimizi yabancı mallar karşısındaki komplekslerimizden arındıran kişidir Nafi Güral.

SANAYİCİ MÜŞTERİN VAR MI?

Bir akşam yemeğinde “Süreyyacığım hiç sanayici müşterin oluyor mu?” diye sorunca çok şaşırmıştım. Kendisi üç vardiya çalışan fabrikasının başında gece gündüz çalışmaktaydı. “Sanayicinin uzun akşam yemeklerine ayıracak zamanı yoktur, sanayici çalışır, didinir, üretir sadece” demişti. Ben de “Balık yiyen sanayiciler daha sağlıklı ve uzun ömürlü oluyor” diye karşılık vermiştim.

ROSENTHAL FİRMASINI ALACAKTI

Dünyadaki mutfak ekipmanları, züccaciye fuarlarını dolaşırken Noritaki, Villeroy & Boch, Wedgwood, Rosenthal gibi firmaların ön sıralarda devasa stantlarına rastlardım. Ama hiç aklıma gelmezdi Kütahya Porselen’in bir zamanlar zor durumda olan Alman devi Rosenthal firmasını satın almaya çalıştığını. Hatta özlediğimiz örnek bir tavır sergileyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile devreye girdi. Çünkü bu ulusal bir meseleydi. Bir İtalyan firmasının kontrolünde üretim yapan, Bavyera bölgesinin en iyi porselenini dünya ile buluşturan bu firmayı Nafi Bey’in almasına ramak kalmıştı. “İsterseniz devreye gireyim” diyen Cumhurbaşkanı Gül, konuyla yakinen ilgilendi. Münih ve Nürnberg Başkonsolosluğu devreye girdi ama son anda bu önemli satın alma olayı gerçekleşemedi.

SAPANCA VE AFYON OTELLERİ

Uzak Doğu ülkelerine zaman zaman seyahatlerde bulunurum, uzun yolculuklardan sonra SPA merkezlerinde yorgunluk atmayı pek severim. İmkanlarım dahilinde en iyilerini araştırıp oralara uğrarım. Benim için en iyiler hep oradaydı ta ki Güral Sapanca Wellness Park ve Güral Afyon’u görünceye kadar. Sevgili eşi Gülsüm Hanım ve Nafi Bey herkesin rant hesabı yaptığı dönemde karlılık oranı çok düşük olan turizm sektörüne el attılar. Anadolu’nun bağrında birkaç bin kişiye nasıl iş imkanı sağlarız diye düşündüler. Geceleri gündüzleri yok. Kendilerine acımadan çalışıyorlar. Kızları Hediye, Sema, Gülden de öyle. Tüm yaşamları çalışmak. Yolların kesiştiği Afyon’daki yeni otelini bir ay önce gördüm. Chaine des Rotisseurs Derneği burada bir yemek düzenlemişti. 6 aylık otel olmasına rağmen olağanüstü yemek kalitesi ve servis vardı. Çok özel hazırlanan yemekte aş hamurlu ve köy horozlu ara başı çorbası, portakal ile tatlandırılmış keçi sütü granite, vişne ve manda kaymaklı ekmek kadayıfı gibi yemekler oldukça beğenildi.

5 KITADA KÜTAHYA DAMGASI

33 yıl önce kurulan Kütahya Porselen 30 ülkeye satış yapıyor. 3 yıl önce Çin’in en büyük eyaleti Henan’ın Zhengzhou kentinde düzenlenen 10’uncu Asya Sanatları Festivali’nde açılış töreni sırasında Çinliler bir sanat müzesi gezdirmişti. Çok az sayıda eserler arasında iki adet Kütahya Porselen’in çinilerini de cam fanusta sergilemişlerdi. Turkuaz renginde bu eserler, dünyanın her yerinden gelen insanları büyülemiş benim de tüylerimi diken diken etmişti. Son zamanlarda kendisine Türkiye’nin “Bay Porselen”i lakabı takılan Nafi Güral, son derece hayırsever bir kişiliğe sahiptir. Kendi adıyla anılan fen lisesi vardır. Eşi Gülsüm Hanım’la birlikte Kütahya’yı yürekten sahiplenmişlerdir. Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürüten Nafi Bey’in kendisine ayırdığı boş vakitlerinde düşündüğü tek şey ülkesinin sorunlarına yardımcı olmak, istihdam yaratmak, yatırım yapmak ve yarattığı dünya markası Kütahya Porselen’i devler liginin zirvesinde tutmaktır. Sektörü yakinen tanıyan bir kişi olarak son 10 yılda Kütahya Porselen’in başarılarını o kadar gururla izliyorum ki sizlere anlatamam. Başarılı insanların hayatları dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunlukları artar, nefesleri daralır ama görüş açıları da genişler. O geniş açılardan her zaman taze ve canlı atılımlara olanak veren genç düşünceler çıkar. Yarınlar, genç düşüncelerin güzelliklerine inananlarındır.

Yorum Yazın