0Yorum

Türkiye Denizlerinden Dünyaya Bir Ziyafet - Multi Cultural Guide Dergisi

Yıllar önce Trilye restauranta ilk gittiğimde, denizi olmayan Ankara'da bu kadar güzel hazırlanmış deniz ürünleri yediğime inanamamıştım. Evet, bu şehir kesinlikle çok şanslıydı. 2001 yılından bu yana Trilye, ününü her geçen gün daha da artırarak, her milletten konuğu ağırlamaya devam ediyor. Üst seviye bir damak tadına hitap eden restaurant, Türk denizlerini büyük bir gururla dünyayla buluşturuyor.

Trilye'nin sahibi Süreyya Üzmez tanımaktan memnuniyet duyacağınız, yemekleri gibi sohbeti de zengin biri. Gurmeliği kesin olarak kabul edilmiş olmasına karşın, o kendini henüz bu uzun yolda yürümekte olan biri olarak görüyor. Bu alçakgönüllülük hali, onun sürekli keşifçi, yenilikçi ve yaratıcı olmasına yol açıyor. 6 yaşından beri balıkçılık ve balık kültürü ile ilgilenmiş. Çanakkale'de deniz kenarında doğup büyümesinin bunda etkisi büyük. Askeri eğitim alıp, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde görev yapmış. Son olarak atandığı Genel Kurmay Sosyal Hizmetler Başkanlığı'nda 9 yıl boyunca 3000 kişinin yeme-içme hizmetini yürütmüş. Yine bu kurumda, üst düzey yemekleri düzenlemiş. Bu dönemde Malezyalı konuklar tarafından farkedilen yemekleri sayesinde Kuala Lumpur'a davet edilmiş. 1996 yılında bu kentte bir Türk restoranı açmış. Türk mutfağını, özellikle kebabı Malezyalılara en iyi şekilde tanıtmış. Yemek hazırlama aşkı, Süreyya beyin yolunu o yıllarda çizmeye başlamış. 1997 yılında ABD Savunma Bakan Yardımcısı Mr. Lodal, Türkiye’ye gelecektir. O gelmeden önce levreği çok sevdiğini öğrenir Süreyya bey. Mr. Lodal hazırlanan levreği yediğinde çok etkilenir ve o dönem binbaşı olan Üzmez'i Pentagon’daki yemeklere yardımcı olmak üzere davet eder ve o da kabul eder. 1998 yılında ise Mesut Yılmaz'ın başbakanlık döneminde, Türkiye’nin tanıtımı için Kültür Bakanlığı ile birlikte Belçika’ya gitmiş. 75. Yıl kutlamalarınedeniyle 75 çeşit yemek hazırlayarak Türkiye’ye ögü ürünler götürüp Türk mutfağını çok güzel bir şekilde tanıtmış. Stajlar, eğitimler, katıldığı gastronomi fuarları, yurtdışı faaliyetleri... Okumaktan, araştırmaktan ve öğrendiklerini paylaşmaktan çok memnun. Süreyya bey yıllardır Sabah gazetesindeki köşesinde balık tarifleri veriyor. Sağlıklı yaşamın denizden geldiğini bilerek bunu herkese anlatmaya çalışıyor. TRT Türk'te 'Dünyanın Türk Şefleri' adında bir program yapıyor ve bütün dünyayı dolaşarak oradaki Türk şefleri tanıtıyor. Trilye için 3 aylık olarak hazırladığı bir gusto dergisi ve ayrıca iki de kitabı var: Trilye'nin Balık Sevdası ve Trilye'nin Meze Sevdası. Trilye'de hissettiğim şey, ticari kaygıdan çok öte, amatörlüğü korumaya çalışan bir ruh. Profesyonellikle birleşen buyaklaşım, mekanı her yönüyle eşsiz kılıyor.

Dekor konusunda, sade ama özenli bir çizgileri var. Fiziksel görünümle göz boyayan ama mutfağı zayıf kalan pekçok yerin aksine, burada gerçekten iyi yemek yiyeceğinizi daha ilk anda anlıyorsunuz. Öncelikle sunumlara bayıldığımı söylemeliyim. Abartılı süslemeden uzak ama bir o kadar zarif, her biri birbirinden özenli sunumlar. Menüdeki bir lezzeti denediğinizde, bir diğerini merak etmekten geri kalamıyorsunuz. Ege ve akdeniz mezelerinin hepsi, özgün yorumlarla hazırlanmış. Avakadolu karides, paprikada girit ezme, deniz mahsüllü pazı sarma, mozzarellalı somon sarma, balık pastırmalı humus bunlardan sadece bir kısmı. Porsiyonlar tam kararında. Kalamar tava bir deniz kabuğunun içinde geliyor. Ahtapot carpaccio enfes. Lüfer, fileto halde ızgarada pişirilmiş. Yine harika bir sunumla servis ediliyor. Balık adana ise yine özgün bir yorum. Tariflerin çoğu patentli olarak Süreyya beye ait. Menüde seviçe de var. Seviçe aslında Latin Amerika'ya özgü bir teknik. Çiğ balığı yeşil limon suyunda iki saat bekletmek suretiyle pişirmek aslında. İspanya'nın tipik yemeklerinden biri olan Paella ise, deniz ürünleri ve çeşitli sebzelerle hazırlanıyor. Trilye'nin yorumuyla o da menüdeki yerini almış. Kabuklular, lakerda, kılıç, ıstakoz, ve balığın diğer türleri... Hepsi ustalık ve tatların armonisi ilkesi ile hazırlanıyor. Lezzetlerin bu kadar iyi olmasının sebeplerinden biri de malzeme temini. Her balık nereye aitse oradan getirtiliyor. Sebzeler, otlar en tazesinden, en doğalından. Bunların bir kısmını kendi tarlalarında yetiştiriyorlar. Mutfaktaki ekibin başında Süreyya bey var. Kendisi kimi zaman mutfağa giriyor, kimi zaman konuklarına servis yapıyor. Bu arada deniz ürünü terrcih etmeyenler için bonfile, çökertme kebabı, piliç schnitzel ve vejeteryan alternatifler var. Tatlı seçenekleri oldukça fazla. Çikolatalı sufle, cevizli kabak tatlısı, limon sorbe, makomat pie (cappuccino dondurmalı), ateş tatlısı (leblebi tozundan), tahinli profiterol gibi geniş bir yelpazaye sahip. Bunca güzel yemeğin üstüne hala yeme isteği uyandıran türden. Bu yemeklere yakışacak zengin bir şarap menüsü de bulunuyor. Türk şaraplarının yanısıra Yeni Zelanda, Güneydoğu Avustralya, Toscana, Provence şaraplarını da tatmak mümkün.

Bunca emek, bunca yaratıcılık hakettiği takdirleri de almış. Dünyanın dört bir yanından gelen işadamı, politikacı, elçilik mensupları, sanatçılar ve pek çok lezzet avcısı buradan fazlasıyla memnun ayrılmış. Bu memnuniyet uluslar arası ödülleri de beraberinde getirmiş. Londra'da bulunan Summit of Leaders tarafından 'En İyi İşletme' ödülü, Tripadvisor tarafından 2013 ve 2014 yıllarında Mükemmeliyet Sertifikası ve 2014'te Madrid'te Uluslar arası Hotel ve Restaurant Kalite Ödülü'ne layık görülmüş. Seçkin bir gezi sitesi olan lianorg.com tarafından 2014'ün En Çok Tercih Edilen Restaurantları arasında yer almış.

Süreyya beyin de dediği gibi, gurmelik, bilinenin aksine tatta değil, kokuda başlar. Trilye, bu duyuların hakkını vermeden anlaşılabilecek bir yer değil. Denizin bereketini aşkla sunan bu özel restaurant, kapısından girdiğiniz andan itibaren alışkanlık yaratacak türden...

 

Yorum Yazın