0Yorum

Trilye'nin Balık Sevdası ve Denizlerimiz - 10 Aralık 2010 Milliyet Cadde Vedat Milor köşe yazısı


TRiLYE’NiN BALIK SEVDASI VE DENiZLERiMiZ

Bir otoyolla Karadeniz’in doğallığının bitirildiği ülkede doğru dürüst balık lokantası da olmaz. Ankara’daki Trilye, bir elin parmaklarını geçmeyen istisnai örneklerden biri... Geçen bahar Doğu Karadeniz’e yaptığım gezide leziz yemekler tattım, güzel insanlar tanıdım, ama bir açıdan ciddi hayal kırıklığına uğradım. Mart-nisan ayları denizler balıkla dolup taşmalı. Karadeniz adeta bitmişti. Hamsi bile çıkmıyordu. Sınırın ötesindeki Bakü’de ise tam bir bollukla karşılaştım. Ne balık ararsan var (ama pişirmeyi bizim kadar iyi bilmiyorlar!). Temel sorun bizim kökleri göçebeliğe dayanan yağmacı zihniyetimiz tabii.

Deniz intikamını alacak

Bir Karadeniz karayoluna bakın. Denizi bitirmiş, kentlerin doğasını bozmuş, çirkinleştirmiş. Deniz er veya geç intikamını alacak tabii. Ama 30 yıl ama 40 yıl. Bakalım n’olacak bu karayolunun hali iki kuşak sonra? Biz görmeyiz ama çocuklarımız, torunlarımız görecek. Bir de İtalya’daki Ligurya’ya bakın. Adamlar, Fransa sınırından başlayarak taa Toskana sahiline kadar tüm dağları delip, her yere tünel açmışlar. Sahil doğallığını korumuş. Böyle bir ülkede doğru dürüst balık lokantası da kalmaz tabii. Bir elin parmaklarını geçmeyen istisnalardan biri Ankara’daki Trilye. Trilye’nin sahibi, değerli Süreyya Üzmez Bey bu işi sevmenin ötesinde inanarak yapıyor. Amatör ruhunu koruyor. Onun işletmecilikten de önde gelen misyonu denizlerimize sahip çıkılması. Bu amaçla denizlerimizde balıklarımızın çoğalması, tanıtılması ve avlanma bilincinin yerleşmesi onun için lokantanın karlılığından önemli.

Fikir yürütmem ama...

Bu amaca yönelik olarak, 7 bin 200 kilometrelik sahil şeridimizde doğanın bize sundugu zenginlikleri anlatan bir kitabı var: Trilye’nin Balık Sevdası. Ben prensip olarak tariflere dayalı yemek kitapları konusunda fikir yürütmüyor ve köşemde yayımlamıyorum. Yayımlamıyorum, çünkü evde yemek pişiren ben değilim, hanım da kafasına göre hazırlar, kitaba hiç bakmaz. Öte yandan kitaba şöyle bir göz atınca, tarifler açısından da zengin ve pratik olduğunu görüyorsunuz. Hedeflenen kitle profesyoneller değil, evdeki malzemelerle enfes yemekler pişiren ev hanımları. Her okuyucuma tavsiye ederim Süreyya Bey’in ‘Trilye’nin Balık Sevdası’ kitabını.

BALIK VE CIVA

Konu balıktan açılmışken iki acı gerçeği belirtmeliyim. Birincisi herkesin bildiği bir gerçek. Benim bildiğim, gördüğüm, gezdiğim ülkeler arasında dünyada en pahalı balık ülkemizde yeniyor. Özellikle de İstanbul’da ve revaçtaki tatil bölgelerinde, lokantalarda balık ve deniz ürünleri yemek herhalde nüfusun en fazla yüzde birinin harcı. İkinci gerçegi herkesin bildiğini sanmıyorum. Balıklarımızda önemli oranda cıva olduğunu düşünüyorum. Cıva ve ağır metal testleri çok pahalı. Ayrıca yüksek cıvanın yol açtığı belirtiler ilk bakışta hastalık olarak algılanmıyor. Yağlı et konusunda dünyanın en duyarlı halkı olan ülkemiz insanı nedense bu konuya tam Fransız. Ne basın ne de yetkililer bu konuda kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirip insanları uyarmadıkları için hâlâ balığın sağlık için faydalı olduğu mavalları ortalıkta hüküm sürüyor. Balık faydalı tabii ama ağır metal içeriyorsa zararlı. Hem de çok zararlı. Nereden mi biliyorum bu gerçekleri? Yaşayarak öğrendim. Ayak parmaklarımdaki uyuşma nedeniyle doktora gittim; sonunda ağır metal testleri yapıldı ve suçlu bulundu. Şimdi mümkün olduğu kadar, kirli olduğunu düşündüğüm denizlerden çıkan balıkları yememeye çalışıyor ve bu konuda bilgi topluyorum. Ülke dışında bu bilgileri bulmak kolay ama bizde imkansız gibi. Benden uyarması.

Yazının orjinaline http://cadde.milliyet.com.tr/2010/12/10/YazarDetay/1324516/TRiLYE_NiN_BALIK_SEVDASI_VE_DENiZLERiMiZ adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum Yazın