0Yorum

Başkentte Bir Balık Lokantası - Ali Rıza Kardüz

 

Ankara’daki Trilye Restaurant “benzeri İstanbul’da bile olmayan balık lokantası” diye tanınıyor. Bir ayda iki kez gittim; sevdim.

Ankara’da konut inşa eden girişimciler, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın davetiyle ve onun ev sahipliğinde geçen hafta bir araya geldiler. Swissotel’de yemek yendi. Sohbet edildi. Sektörün durumu konuşuldu. Ankara’daki dostlar ertesi gün öğle yemeğinde bizi Trilye Restaurant’a götürdüler. “Lokantanın sahibi Süreyya Üzmez, Milliyet Cadde’de her cumartesi yemek yazıları yazıyor. Yemeklerini tatmadan İstanbul’a giderseniz gücenir” dediler.
Böylece bir ay içinde ikinci defa Trilye’ye gittim ve farklı yemeklerini tatma imkanına sahip oldum.
Trilye bir aile işletmesi. Kurucusu Süreyya Üzmez topçu subayı. Genelkurmay Başkanlığı’nda dokuz yıl sosyal hizmetler bölümünün sorumluluğunu taşımış. Yeme-içme, ikram, ağırlama deneyimini kendi lokantasında değerlendirme arayışında, 2002’de binbaşı üniformasını çıkararak aşçıbaşı gömleğini giymiş.

Giriş yemekleri çok lezzetliydi


Trilye’yi karısı Mahmure Üzmez ile birlikte ünlendirmiş. Şimdilerde mutfağı Bilkent Üniversitesi’nde turizm okuyan oğlu Koray Üzmez’e bırakmış. Karı-koca artık müşterilerle meşgul oluyor.
Trilye “benzeri İstanbul’da bile olmayan balık lokantası” olarak isim yaptı. Ankara şartlarında yerlisi, yabancısı ile üst gelir grubunun lokantası olmuş. Emekli Büyükelçi Şule Soysal bir ay önce bir akşam yemeği için bizi Trilye’ye götürdü. Kapalı bölümde bir masaya oturduk. Masanın beyaz örtüsü, tabağı, çanağı düzgündü. Salon şefi Erdinç Seferoğlu menü hakkında bilgi verdi. Masamızla Faruk Aktaş ilgilendi.
Giriş yemeklerinden lahos balığı yanağı çorbası, balık kokoreç, balık köftesi, kağıtta ahtapot yahni, karidesli börek dikkatimizi çekti. Biz morina balığı pastırması, enginarlı karides, deniz börülcesi ve fava ısmarladık. Ismarladıklarımızı çay bardağı tabağı büyüklüğünde tabaklara koymuşlar. Sonra o tabakları büyük tabakların içine oturtmuşlar. Böylece herkes kendi tabağından yiyor. Paylaşma yok. Giriş yemekleri o kadar lezzetliydi ki her birimiz ayrı balık ısmarlamadık. İkişer parça barbunya ve bir tabak Karadeniz mezgit tava ile yemeği sonlandırdık. Davet sahibimiz bir şişe şarap, çay kahve ve yemek ücreti olarak kişi başı 100 lira ödedi.
Ana yemek olarak Trilye’de ızgara ve tava balık çeşitleri ile değişik tür kabuklu deniz ürünleri var. Balık yemeyenler için çökertme kebabı ve tavuk şinitzel hazırlıyorlar. Balıklar günlük ve kilosuna göre fiyatlandırılıyor. Bizim gittiğimiz günlerde kalkanın kilosu 140, diğer balıklarınki 80 lira dolayındaydı.

Izgarada pişirilen kalkan nefisti

Milliyet çalışanları olarak İstanbul’a dönmeden, öğle yemeği için gittiğimiz Trilye’de bu defa camlı bölümde oturduk. Yan masalarda üst düzey bürokratlar, işadamları, yabancılar vardı.
Arkadaşlarımız bir kalkanı paylaşmak istedi. Kalkan ve diğer balıkların çoğu Ankara’ya Karadeniz’den getiriliyor.
Genç şef Koray Üzmez kalkanı bütün olarak ızgara yaptı. Erdinç Seferoğlu ve arkadaşları kalkanın beyaz lop etlerini tabaklara paylaştırdı. Son yıllarda bu kadar lezzetli bir kalkan yememiştim. Kalkanın tazeliği ve lezzeti pişirilirken yok edilmemişti. Kalkan eti kalkanın cinsinden, uzun süre tezgahta kalmasından ve pişirmedeki hatadan sakız gibi ve tatsız olur. Lezzetlisini lokantada da evde de yemek şans işidir.
Kalkan üzerine sütlü nuriye tatlısı yedik. Trilye’de bunun adı “Denizin Ötesi” olmuş. O da pek lezzetli idi. Kalkan yediğimiz için kişi başı ödeme yükseldi.
Süreyya Üzmez farklı lezzetler denemekle ve yaratmakla övünüyor. Mutfaktaki marifetlerini “Trilye’nin Balık Sevdası” ve “Trilye’nin Meze Yolculuğu” isimlerini taşıyan iki kitapta toplamış.

Yorum Yazın