0Yorum

Alaçatı'da Yaz Alameti - 21 Nisan 2013 Sabah Gazetesi - Nur Çintay köşe yazısı

Ot festivali bahanesiyle Alaçatı'ya gittik ve neler gördük: Meğer Ege otları amma derya denizmiş... Haşlayıp üstüne zeytinyağı gezdirmekten öte ne sistemler varmış... Keçi körmeniyle yapılmış tuzlu helva gibi ne ilginç yemekler mümkünmüş... Erhan Şeker ve Süreyya Üzmez takviyesiyle Gurman Günlük'te..

13 NİSAN CUMARTESİİZMİR'İN DAĞLARINDAAA ÇİİİÇEKLER AAAÇAR!

Evet, hafta sonu İzmir Marşı'yla başladı! Şaka değil. Kahvaltıda Fidan Hanım'ın kokulu çilekten bol taneli çilek reçeli mi, yoksa taze çekirdeksiz üzümden yaptığı Çam fıstıklı olan mı daha güzel diye tartışmayı henüz bitirmiştik ki... Bando startı verdi: İzmir'in dağlarında çiçekler açar / Altın güneş orda sırmalar saçar / Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar / Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa / Adın yazılacak mücevher taşa... Erkan Yolaç'ın 'Evet-Hayır'ında Mehter Marşı'yla gelinip İzmir Marşı'yla gidilirdi... Ama Alaçatı Ot Festivali'ne İzmir Marşı'yla davet edildik! İzmir'in dağlarında çiçekler, evet açmıştı... Ve altın güneş hakikaten de sırmalar saçıyordu! Bandonun da, cümbüşün de, anormal kalabalığın da sebebi Alaçatı Ot Festivali. Dördüncüsü. Herkesin ortak kanaati, bu sene en şenliklisi olduğu... Sırf civardan ve İzmir'den değil, İstanbul'dan da çok gelen var: Big Chefs'in kurucusu Gamze Cizreli'den, butik zeytinyağını tasarımla birleştiren Rengin Suar'a pek çok aşina sima... Olaylar kortejli yürüyüşle başlıyor. Amatör üreticilerin stantları kurulmuş; tezgahlar otlu börekler, kurabiyeler, ev yapımı mamullerle dolu. Ve amma fotojenik... Alaçatı'da zaten kendiliğinden bir dekorasyon dergisi edası mevcut. Pötikare giydirilmiş reçel kavanozlarının bitişiğinde cam çanaklarda papatyalar, en haşmetli çiçekten daha iddialı enginarların yamacında devasa sürahilerde limonatalar, efekti artırıyor. İnsanlar bir adım, bir tadım tekniğiyle dolaşıyor. Bahar değil, Alaçatı'ya resmen yaz gelmiş...

14 NİSAN PAZAR JÜRİ ÜYESİ SÜREYYA ÜZMEZ NELER OLUP BİTTİĞİNİ ANLATTI

Olayın esası bugün... İki ödüllü yarışma var: 'En fazla ot çeşidini kim toplamış' ve 'En güzel otlu yemeği kim yapmış' ise, onu altın ve başka hediyeler (Gençleri gaza getirmek için bilgisayar!) bekliyor. Tezgahlar da daha profesyonel; yörenin satıcılarının ot ve otlu ürün stantlarının yanında, bilindik restoranların da tadımlıkları yer alıyor. Tabii yaklaşabilene... Dün izdiham sandığımız, meğer inlerle cinlerin futbol maçıymış... Baktım ki yemek jürisi ehil ellere emanet: Bir yanda Süreyya Üzmez, öte yanda Erhan Şeker... O zaman dedim, gönül rahatlığıyla aylaklık edebilirim! Sonra Süreyya Üzmez'i aradım. Türkiye'nin en yaratıcı balık restoranı Trilye'nin (Ankara) sahibi Süreyya Bey'e, neler olup bittiğini sordum: "İlk yıldan beri hiç aksatmadan katılıyorum. Hatta bu yıl TV çekimleri için Japonya'da olacağımı söyleyince festival tarihini bir hafta ileriye aldılar. Dünyada otlara en meraklı ülke İngiltere'dir. Bahçelerine hep aromalı otları dikerler. Alaçatı'da yaşayan İngiliz vatandaşı Dave Kirk, ulusunun merakını ülkemize taşımış. Yarışmaya katıldı ve ilk üçü zorladı. Olağanüstü bir börek yapıp, yenilebilir çiçeklerle birlikte sundu. Tatmaktan en fazla keyif aldığım seçenekti. Ot yemekleri yarışmasında birinciliği 76 yaşındaki Gülfidan Eskici kazandı. Şekerin kullanılmadığı bu helva oldukça ilginçti. Çağla yemeği ile Yeliz Kurt ikinci oldu. Yedi çeşit otu çağla ile buluşturan Kurt'un yemeği çok lezzetliydi. Abdullah Tınaz ise tereyağı ve limon sos eşliğinde şevketi bostan ile ahtapotu buluşturduğu yemeği ile üçüncülüğü kazandı. Ot toplama yarışmasında ise Gizem İncebağ birinci, Nuran ve Hüseyin Erdem ikinci, Fulya İnci ise üçüncü oldu. 11 yaşındaki Kaan Cansın'a jüri özel ödülü verildi. 'Mübarek dikeni' olarak da adlandırılan şevketi bostan bu yıl yarışmacıların pek çoğu tarafından kullanıldı. Tarla kenarlarında yetişen bu bitkinin boyu 50 cm'ye kadar uzanır. İdrar sökücü, hemoroit iyileştirici, damar ve doku büzücülüğü özelliğinden dolayı kanamaları durdurma, taş düşürme, yaşlanmayı geciktirme gibi meziyetleri olduğu söylenir. Otlarla, etler, balıklar, aşçıların sevgisi tencerelerde buluştu. Yokluk zamanı yemeği mercimekli ebegümecinden, körmen helvasına... Bıldırcının ot rüyasından, oğlak etli şevketi bostana, levrek şölenine, otlarla bezenmiş komat gibi Makedon yemeklerine varıncaya kadar yaratıcı ot yemekleri yarıştı. Her yıl çıtanın biraz daha yükselmesi, sunumların daha çekici hale gelmesi ve lezzetin ön plana çıkması beni mutlu etti. Yarışmaya katılanların büyük çoğunluğu hanımdı ve amatördü. Ancak üçüncü olan Abdullah Tınaz'ın Alaçatı'nın içinde bir restoranı var, hangi mantıkla yarışmaya kabul edildiğini anlamış değilim."

15 NİSAN PAZARTESİ ERHAN ŞEKER KIYASLADI: BODRUM MU, ALAÇATI MI?

Kaz Dağları'ndaki Zeytinbağı'nı Zeytinbağı yapan, biraz da Erhan Şeker'in yaratıcı mutfağıdır. Geçen bahar verdiği yemek kursuna katılmış, mutfakta onun yamaklığını yapmıştık. Çok hoş bir tecrübeydi. Erhan Şeker, Alaçatı Ot Festivali'ndeki jüri üyeliğinden bir hafta önce de Bodrum'daki ot festivalindeymiş. Ona yaz sezonunun alametifarikası soruyu sordum: Bodrum mu, Alaçatı mı? Bizim için yazdı... "Ege'de sonbaharla birlikte kendini göstermeye başlayan binbir çeşit ot bahar aylarıyla beraber iyice çoşar. Doğanın armağanı olan bu zengin çeşitlilik bölge mutfağına ciddi bir renk katar. Sonbaharda ilk yağmurlardan sonra yüzünü gösteren turp otuyla başlayan şenlik zamanla acı sarmaşıklar, arapsaçları, hardal, helvacık, ısırgan, ebegümeci, şevketi bostan ve daha onlarcasının katılımıyla tam bir şölene dönüşür. Yaz aylarında ise silken, kızılbacak, istifno, yabani semizlik, kaya koruğu ve deniz börülcesi gelir. Ege'de köyden köye değişmekte olan sadece bitki isimleri değildir, yemekler de neredeyse her bölgede farklılık gösterir. Yabani kuşkonmaz bir köyde ısparıça iken diğerinde tatlı filiz, bir diğerinde tilkişen olarak adlandırılır. Özellikle mübadeleden sonra Midilli, Girit, Limni, Sakız ve ana karadan gelen soydaşlarımızın kendi mutfak kültürleri geldikleri bölgenin mutfağıyla birleşince ortaya çok değişik yemekler çıkmıştır. Bu yıl ilk kez düzenlenen Bodrum Otfest diye adlandırılan festival tam bir panayır havasındaydı. Millet olarak organize işlerdeki eksikliğimiz burada da pratik çözümlerle halledildi. İlk gün geleneksel ot yemekleri yapıldı, ikinci gün ise yaratıcı ot yemekleri yarışması vardı. Yaratıcı yemeklerde çok fazla deneysel yemek yoktu, belki bu yarışma profesyonellere açılsa daha verimli olabilir. Ama zaten bence daha önemli olan eskinin yemeklerini ortaya çıkartabilmek. Bodrum'da kurulun pazarda çevre köylerden gelen yaşlı dedelerin ağaç oyması mutfak ve el aletleri çok ilgi gördü. Festivalin düzenlendiği mekan, Yalıçiftlik beldesinde, deniz kıyısında metruk büyük bir bina ve onun çevresiydi ve bu alan halk oyunları ekibinin traktör kasasında oynaya oynaya meydana girmesiyle tam bir şenlik havasına büründü. Alaçatı bu yıl dördüncüsünü düzenlediği festivalde daha oturmuş ve düzenliydi. Bu yıl yarışmaya yöreye özgü ve hiç bilmediğimiz yemekler katıldı. Bu yemeklerin ortaya çıkmasını ve yaşlı başlı köylü kadınların festivale katılımını sağlayan Gökçen Adar'a zannedersem bir gönül borcumuz var. Özellikle körmen helvası, keçi körmeniyle yapılmış tatlı değil tuzlu bir helva, hem ismi hem lezzetiyle gerçekten şampiyon bir yemekti. Ege otu denince genelde insanların aklına haşlanmış otun üzerinde limon ve sarımsak gelir. Bu yarışma bize Ege ot yemeklerinin ne kadar değişik pişirme tekniklerine sahip olduğunu gösterdi."

16 NİSAN SALI BURADA BİR ÇAY, ORADA BİR KAHVE, ŞURADA BİR SANGRIA...

Alaçatı demek, bir aşağı bir yukarı, bir sağa bir sola yürüyüp, sonra da kahvelerden birine yerleşmek demek. Çoğu zaman Köşe Kahve, Orta Kahve ve 15 Eylül Kıraathanesi arasında bir seçim yapmak demek. Hacı Memiş tarafındaki şirin tasarımcılara, eskicilere bakıldıysa, Türkiye'nin en stil sahibi eskicilerinden Pop'ta vakit geçirildiyse, üstüne Dutlu Kahve'de bir Türk kahvesi içmek demek. Hemen karşısındaki yeni Village Cafe'nin naylon sarmaşıklı dekorasyonuna bakakalıp, bura dokusuna bunu mu layık görmüşler diye içinden geçirmek demek. Sonra yine gerisingeriye yürüyüp bu defa Nars'ta bir Sangria içmek demek. Üstüne bir Sangria da (beyaz) Köşe Kahve'de söylemek demek. Buranın sahibi Tomris Maravent'le muhabbet demek. Çağla yerken, Alaçatı ahalisinin geçen yaz burayı işleten Survivor'cu Bozok Gören konusunda nasıl ikiye ayrıldığının dedikodusunu yapmak demek. Ne kadar İstanbul burası, ne kadar değil diye tartmak demek.

17 NİSAN ÇARŞAMBA BARBUN'DA TADIM MENÜSÜNDEN ROL ÇALAN KİM?

Geçen bahar gelmiş, önümde fümelenen salata yapraklarını unutamamıştım. O yüzden ilk akşam (cuma) "Gel seni Barbun'a götüreyim," dedim. Mekanın, masaya oturup tabaktan yemeğe meyyal köpeği Sütlaç'ın da katkısıyla, beklentimizin de üstünde bir siftah oldu. Sörf şampiyonu şef Kemal Demirasal'ın iddialı mutfağında, Pre-Fix Tadım Menüsü'ne teslim olduk. Soğuk başlangıç, ara sıcak, ana yemek ve tatlılardan birer tane seçiyor, dört course'luk toplama 100 TL ödüyorsunuz. Uyumlu şarap tadımı içinse dört kadehin karşılığı 70 TL. Önden ikramlık fırınlanmış Germiyan ekmeği üstünde fava ve yenilebilir yonca çiçeği geliyor. Arkasından da mürekkepte kızaran hamur cipsi üstünde midye kreması ve onun da üstünde ızgara midye... Eyvah! Yerel tereyağı, insanı kontrolden çıkaracak kadar lezzetli. Sıcak Germiyan ekmeğiyle beraber, utanmasa onca numaracı yemekten rol çalacak! Tekrar gidilir mi? Memnuniyetle.

18 NİSAN PERŞEMBE ASMA YAPRAĞI DA AGRILIA DA BAHÇEDE...

Sayfa doldu; teaser babında: Asma Yaprağı yandaki bahçeye yayılıp coşmuş... Agrilia, TashMahal'in bahçesine yerleşmiş... Kaptan'ın Yeri'nde midye dolma rekoru kırılmış olabilir!.. Haftaya kaldığımız yerden devam edelim...

Yorum Yazın