Süreyya Üzmez’in Gözünden Malezya

1996’da Malezya’da yaşayan Karadenizli işadamı arkadaşım Cihangir Orman, Malezya’dan çok önemli bakan ve işadamlarının Ankara’ya geleceğini heyecanlı bir ses tonuyla bildirmişti. Ben de gereken ilgi ve alakayı, tabi ki en çok gastronomi ile ilgili konularda göstermiştim. Soğuk bir kış günüydü. Ankara’dan ayrılacakları saatlerde yoğun bir kar yağışı başladı. Ekvator çizgisi üzerindeki bir coğrafyanın insanları oldukları için onların ülkesine kar yağmaz. Üzerlerinde sadece ince bir ceket vardı. Pardösü ve palto gibi kalın giysilerle zaten hiç tanışmamışlardı.

Uçaklar hava muhalefeti nedeniyle kalkmayınca karayoluyla İstanbul’a gitme kararı veren heyete ısrarla kumanya vermek istedim. Direndiler ama beni kırmadılar. Onlara; “Kara saplanırsınız, karnınız acıkır” demiştim. Tavuk kalçasından kömür ızgarasında çok lezzetli yemek hazırlamıştım. Yanında da kadınbudu köfte. Hepsini sıcak kalması için birkaç kat alüminyum folyo kağıdına sarmıştım. Ayrıca gofret, muz, kolonyalı mendil gibi vazgeçilmezleri de pakete eklemiştim.

Üç saat sonra emekli bir polis arkadaşımın yönettiği araç, Bolu’da kara saplanmış. Malezyalı konuklar çok acıkınca benim zorla yaptırdığım kumanyaları kısa bir sürede tüketmişler. Yedikleri yiyecekler birdenbire dünyanın en lezzetlileri sınıfına yükselmiş.

Mahaddir Mohamed’in Başbakan olduğu dönemde ülkelerine dönen Malezyalılar, Türkiye’den çok etkilenmişlerdi. Benden de Kuala Lumpur’da restoran açmam için ricada bulundular. Kolları sıvayıp güzel bir Türk mutfağı restoranı açmıştım.

Aradan 13 yıl geçtikten sonra aynı arkadaşım Uzak Doğu’nun en görkemli alışveriş merkezi kabul edilen Pavilion İş Merkezi’ne aynı ekibe birkaç takviye yaparak Bosphorus isimli müthiş bir restoran açıyor. Yine son gelişmeleri yerinde izlemek için 2009’da Ramazan ayının son haftasında tekrar Kuala Lumpur’un yolunu tutuyorum.

HOŞGÖRÜ ve BARIŞ ÜLKESİ

“Selamat datang”, Malay dilinde “hoşgeldiniz” demek. Sanki Kapıkule’den Türkiye’ye giriyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Ay-yıldızlı Türk pasaportunu gören gümrük görevlisinin gözlerinin içi gülüyor ve hemen oğlum Koray’a soruyor: “İstanbul’da yağmur durdu mu?” Çok teşekkür ediyoruz Türkiye’yi bu kadar yakından takip ettikleri için. Hemen işleminizi yapıyor. Vize yok, Türkiye’den gelenlere ilgi ve sevgi çok.

Yürekten ve sınırsız misafirperverler. Yüzlere ve davranışlara yansıyan bu samimi karşılama dünyanın en misafirperver ülkelerinden birisine geldiğinizi vurguluyor. Farklı kültürler, gösterişli festivaller, milyonlarca Malay, Hintli, Çinli, Pakistanlı ve komşu ülkelerden oluşan kozmopolit bir nüfus. Kimse kimsenin özel hayatıyla ilgilenmiyor, dünyanın örnek alması gereken bir birliktelik.

Uçsuz bucaksız sahiller, 1007 birbirinden güzel ada, cennetin diğer adı Langkawi. 38 tanesi deniz parkı ilan edilmiş. Eski ve yeniyi aynı anda yaşamak mümkün Malezya’da. Hızlı trenden, Petronas Kuleleri’ne kadar modern bir şehir. Şehirden uzaklaştıkça kırsal alandaki eski köyler eski ve yeniyi aynı anda yaşatıyor.

Malezya’da dolaşırken şemsiye hep yanınızda olsun. Hemen her gün tropikal yağmurlar yağıyor. Ama yağmurlar çok kısa sürüyor. Adalarda tüple dalışlar, skuba dalışları, şnorkelle dalışlar, yüzme, yelkencilik, yatçılık, rüzgar sörfü, balıkçılık, su altı fotoğrafçılığı ideal eğlence imkanları sağlıyor.

Sabah ve Sarawak eyaletiyle birlikte 27 milyon nüfusa sahip Malezya’da nüfusun yarıya yakın kısmı Müslüman, kalanı ise Budist, Hıristiyan, Hindu, Konfüçyus gibi dinlerden oluşuyor. 7 eyaletten oluşan Malezya’nın zaman zaman Türk medyasının eleştiri oklarına hedef olan eyaleti Kelantan 600 bin nüfuslu. Ülkeye girerken tüm turistlerin doldurduğu formda iki maddeyi okuyup imzalıyorsunuz;

  1. Uyuşturucu kullanmak, ticaretini yapmak,
  2. Tabanca ve ateşli silahlar kullanmak ve bulundurmak ölüm cezası ile cezalandırılır.

Uyuşturucudan evlerine her gün ateş düşen ailelerin yaşadığı dram ve genç evlatlarını kaybeden anneler yok bu ülkede.

KUALA LUMPUR MANHATTAN GİBİ

Malezya’ya ilk gittiğim yıl pek çok bisikletli görmüştüm. Daha sonraları motorsikletliler çoğunluktaydı. Ama 13 yıl sonra üstelik Asya krizinden en çok etkilenen ülkelerden birisi olmasına rağmen Malezya uçmuş. Şimdi caddelerde en lüks Alman ve Japon arabaları, Lombardini, Bentley, Porsche gibi zenginlik göstergeleri araçlar dolaşıyor. Ben daha önceleri New York’un Manhattan’ına benzetmiştim bu şehri. Fakat son yıllarda uçmuş Malezya. Işıl ışıl caddeler, geceleri sokaklarda insan seli, Hard Rock Cafe’de Tarkan’ın coşturan şarkıları. Birbiriyle yarışan modern binaları, iş merkezleri, kelebek bahçesi, mimarisi ve büyüklüğüyle göz kamaştıran merhum Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Vedat Dalokay’ın projesini çizdiği görkemli camiisi, ikiz kuleleri gerçekten insanı büyülüyor.

GENTING HIGHLANDS

2.500 metre rakımlı tepede kurulan, içinde çok büyük bir kumarhane bulunan, 6.500 yataklı Genting Highlands Oteli, dünyanın en büyük otellerinden birisi. Uzak Doğu’nun adeta gözbebeği. Tıklım tıklım dolu. Avustralya’dan bile gelenler var. Kumarhaneye Müslüman Malayların girmesi yasak. Yabancılar pasaportla girebiliyor ve özel bir kart yapılıyor. Güvenlik önlemleri bir hayli sıkı. Paralarını tamamen kaybedenleri evlerine kadar limuzinle götürüp bırakıyorlar! Çok şanslı olup, çok para kazananlara bedava suit oda veriyorlar. İçlerindeki ego onları uyutmayıp tekrar kumarhaneye gönderip kazandıklarını verdirtsin diye. Genellikle de tahminlerinde başarılı oluyorlar.

Her türlü bütçeye uygun resort, otel, bungalow, tatil köyü, pansiyon gibi seçenekler, ucuz alışveriş olanakları ve çeşitliliği bulmak son derece kolay. Türk malları her mağazada hem de ünlü markalar satan yerlerde karşınıza çıkabilir. Malezya’da çok popüler Adidas mağazasında eşimin beğendiği spor kabanın etiketinde “Türk malı” yazdığını görünce çok sevindik. Yine lüks bir erkek kıyafetleri satan mağazadaki birbirinden şık giysilerin Türk malı olduğunu görmek seyahatimizi daha mutlu kıldı. Hele Godiva’nın artık bir Türk firmasına ait olduğunu bilmek ve en prestijli alışveriş merkezlerinin baş köşelerinde Godiva Çikolata mağazalarını görmek ayrıca zevk veriyor insana. Türk markası olan her şeyi satın almak istiyorum. Firmaların prestiji artsın, tekrar sipariş versinler diye bu işi özellikle yapıyorum.

LEZZETLİ MUTFAKLAR

Malezya’da dünyanın tüm uluslarına ait mutfakları ve yerel mutfakları bulabilirsiniz. Ünlü Starhill Gallery’de Luk Yu Tea House denilen yer aslında muhteşem bir Dim Sum mutfağı sunuyor. Acı ve tatlı içiçe. Pirinç unu, soya ve deniz ürünleriyle, bayır turbu, un ve yumurtanın karışımıyla yapılan müthiş lezzetler. Bambu sepette, karidesi pirinç ununa bulayıp haşlayarak yaptıkları yemeği soya sosuyla sunuyorlar. Nasilamak Malayların en ünlü yemeği. Sabah kahvaltısında bile güne bu yemekle başlıyorlar, içinde haşlanmış pilav, yumurta, salatalık, karides, et ve papalinadan küçük balıkların bulunduğu bir tabak. Bir kez denemek lazım.

Mangolu ve liçili tatlıları mutlaka deneyin. Üzerindeki tatlı havyarlar da renk katıyor. İş merkezinde sopayla çalışan, tulumbalı, Amerikalı bir adamın yaptığı tuvalet, lokantalardan çok daha fazla ilgi çekiyor.

Tay mutfağını da Pavilion’daki Celadon Royal Thai Cuisine’de denedik. Vejeteryan tom yam çorbası kıvamındaydı. Tay mutfağı hayata benzer. Pek çok farklı tadı bir arada sunar, tadını aldığınızda acı bile olsa size zevk verir. Yan yana gelmesi imkansız olabilecek şeyleri sunabilir bu mutfak. Yöneticileri biraz burnundan kıl aldırmıyorlar. Celadon Royal Thai Cuisine’de ama gerçek Tay mutfağından biraz uzak özel odadaki yuvarlak masa için ekstra ücret talep edilince tadımız kaçtı.

Fatty Crab, Malezya’ya her gittiğimde ziyaret ettiğim çok güzel bir mekan benim için. Yine tıklım tıklımdı. Salaş ama çok lezzetli yemekler sunuyor Fatty Crab. Ballı hardallı sos ile sunulan yengeci yerken parmaklarınıza dikkat edin. Çöpte özel soslu tavuk da muhteşem.

Yerel ev yemeklerinin kokuları her tarafı kaplıyor tüm alışveriş merkezlerinde. Palmiye yağları da baskın kokusuyla ortamı sarıyor. Pavilion Alışveriş Merkezi’ndeki Bosphorus Turkish Cuisine, batılı yabancıların tam kurtarıcı adresi. Masaya oturur oturmaz sıcacık kabarmış bir lavaş ekmeği, Türkiye özlemini giderircesine sizi kendine çekiyor. Hünkar beğendi, mezeler ve kebaplar kullanılan kuzuların besi farkına rağmen muhteşem lezzetler sunuyor. Prens İskender Rajat’ın çok sevdiği bir mekan burası. Başbakan da çok seviyor ve sık sık konuklarını burada ağırlıyor. Prens, Ramazanın son günü verdiği iftar yemeğinde konuklarına ipek halı hediye etti. Çok mutlu görünüyordu. Başbakan Najib Tun Razak’ın babaannesi Türk. Türk kökenli bir Malezya Başbakanının ülkesi olduğu için Türklere karşı elbette çok sıcaklar. Eski Başbakan Mahaddir Mohamed’in Bodrum gezisi sırasında gazetecilerin özel hayatı ile ilgili yaptıkları habere bir hayli içerlemişler ama kin tutmak yapılarında yok. Cihangir Bey, bir sera kurmuş, orada ünlü Kösederi domatesi ve Çengelköy hıyarını yetiştirmeye başlıyor. Tamamen Türk lezzetlerini Uzak Doğu’ya kabul ettirmeye kararlı. Ayrıca Endonezya’da kurduğu ve 550 kişinin çalıştığı halı fabrikasında da Hereke’den getirttiği orjinal makasları kullanarak dünyada en çok kabul gören Hereke’yi üretmeye başlamış. Ülke için inanılmaz tanıtım yapıyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in ilk döneminde Kuala Lumpur ile Ankara kardeş şehir kabul edilmiş. O da ayrıca ilişkilere sıcak bir hava katıyor.

DÜNYANIN EN KÖTÜ KOKAN MEYVESİ

Durian, Malezya’nın en özellikli meyvesidir. Uçaklarda ve asansörde taşınması yasaklanmış ama afrodizyak olduğu yönündeki söylentiler bu kötü kokulu meyveyi çok cazip kılıyor. Ramboutan, liçi, mangusten, papaya, mango, yıldız meyvesi, pitahaya çok lezzetli tropikal meyveleri Malezya’nın. Her çarşı pazar ziyaretimde bu meyvelerden satın alıyorum. Şeker kamışı suyunu da nerede görsem sıktırıp içiyorum.

BALIK HALİ ÇOK ZENGİN

Malezya’da kişi başına düşen yıllık balık tüketimi 60 kg civarında, Türkiye’de ise 7,6 kg. O nedenle balıkların buluştuğu toptancı haline gitmeden Malezya seyahati düşünülemez. Sabahın erken saatlerinde balık halindeki açık arttırmaları çocukluğumdan beri severim. Çanakkale’ye ne zaman gitsem, erkenden hale gider, açık arttırmayı izlerim. Toptancıların uydurduğu “Tutan ummasın, yiyen doymasın, beni alıp da satan pulum kadar para kazansın” hurafesine artık kimse inanmıyor. Çünkü pek çok ünlü balık restoranlarına balık temin eden “madrabaz” denilen kişiler balıkçılara direkt tekneden alışveriş yaparak emekçilerin hakkını verebiliyor artık.

Kuala Lumpur’da iki adet toptancı hali mevcut. Bir tanesi büyük alımların yapıldığı, diğeri ise 3,5 kg’lık küçük parçacıklar halinde satışların yapıldığı toptancı hali.

Balık kasalarının arasında yürümek bile bir hayli zor. Mercanlar, vatozlar, hamachiler, ayna balıkları, rengarenk okyanus balıkları, toprak havuzlarda yetiştirilen karidesler, tüketicilere ulaşmak üzere sabahın erken saatlerinden itibaren haldeki yerlerini alıyorlar. Küçük kamyonetlerle gelen satınalmacılar ihtiyaçları kadar balıkları uygun fiyatlarla alıp şehre dönüyorlar. Bizim ülkemizde çöpe atılan domuz balığı, ayna, vatoz gibi türler burada kıymetliler arasında. Kesinlikle ölmeden görülmesi gereken bir ülke Malezya.

Yorum Yazın