0Yorum

Londra'da Yeni Trendler

Çok önemli bir ödül almak için ailece gittiğimiz Londra seyahatimizde, her zamanki gibi yeni lezzetlerin peşine düştüm.

Londra’da 6 ay öncesinden rezervasyon yapılan Dabbous’a geçen yıl gidememiştim. İnat edip öğleden sonra tesadüfen yoldan geçerken uğradım, “3 kişi yemek yiyeceğiz” saflığına büründüm. Bize masa ayarlamaya karar vermişlerken arkadaşım pot kırdı, havamızı aldık; “6 ay sonrasına yer vereceksin” diye espri yapan arkadaşım yüzünden “Maalesef yerimiz yok” yanıtını aldık. Bu kez çok önceden rezervasyon yaptım. Özgün dokunuşlar, kaliteli ama makul fiyatlar, yaratıcı mutfak Dabbous’u hak ettiği noktaya getirmiş.
Donanımlı bayan servis elemanları her sorumu anında yanıtladı.

Aperatif bir içki ile başladım. Rice rice baby, Peru’nun ünlü içeceği pisco ile pisco sour karışımından oluşan bir içki.
Tadım menüsünün başlangıcındaki mevsime uygun olarak hazırlanan kuşkonmaz oldukça iyiydi. İsli tereyağında pişirilen yumurta ve mantar sunum ve lezzetle tam puan aldı. Izgara ahtapot moscatel üzümüne bulandırılıp pişirilmiş, değişik tarzda ama lezzetliydi. Süt danası pirzolası sunum ve lezzetle takdire şayandı.

İNGİLİZ KLASİKLERİ

Sabah kahvaltısı için Piccadilly’de Fortnum & Mason mağazasının James Street’e bakan köşesinde krallara layık bir kahvaltı deneyebilirsiniz. Eggs benedict ve siyah çay. Kendinize ödül vermek istiyorsanız eğer kahvaltı sonunda şu anda dünyanın en iyi kahvesi unvanına yükselen Panama Esmeralda Special’dan sipariş edin.
Öğle yemeğine İngiliz mutfağına takılalım diyecekseniz Savoy Oteli’nin yanında Simpson’da rozbif ve yanında Yorkshire pudingle müthiş bir ziyafet çekebilirsiniz.
Beş çayı alışkanlığım var diyorsanız Duke Otel’de özel kremalı kek ve rozbifli tostun bu kadar güzel servisine hayran kalacaksınız. Hepsine gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırın.

NOVIKOV TRENDY MEKÂN

İki ayrı salonda Asya ve İtalyan mutfaklarını sunan Novikov, sürekli kalabalıklara hitap ediyor. Ambiyans ve servis güzel ama abartılmış birazcık. Yediğimiz dim sum, sülünes, kuşkonmaz, kum midyeli makarna ve pizzadan pek keyif alamadık. Kral yengeç güzeldi ama denediğim yemeklerin çoğu vasattı. Yüksek beklenti mutluluk katsayımı biraz ters oranda işletiyor.

MICHELIN’İN ÖNERDİĞİ TÜRK RESTORANI

Restoranlara yıldız veren Michelin derecelendirme kuruluşu Londra’daki Sofra Restoran’ı her yıl çıkardığı kırmızı kitapçığında öneriyor. Bence çok iyi ediyor. Son yıllarda yediğim en iyi kuzu pirzola ve morina (black cod) balığını Mayfair’deki Sofra Restoran’da buldum. Dünyaca ünlü Japon restoranı Nobu’nun menüsünde en çok sattığı ürünlerden olan black cod için Hüseyin Özer 7 yıl çalışmış. Not olarak da menüdeki tek Japon yemeği yazmış. Ama olağanüstü bir lezzet ve şu ana kadar dünyanın değişik ülkelerinde yediklerimden açık ara önde gidiyor.

GÜZELİN MİLLİYETİ OLMAZ

Hüseyin Özer, güzel bir kadının milliyeti olmadığı gibi güzel yemeğin de milliyeti olmayacağını söylüyor. Ama dünyaca ünlü şef Ferran Adria’nın dediği gibi; “Türk mutfağı kapalı bir hazine kutusu gibi.” Bu kapağı ilk aralayanlardan Hüseyin Özer’in Osmanlı kadayıfı, limon tatlısı ve künefe uygulamalarındaki lezzetleri gerçekten göz yaşartıyor. Ara saatlerde bile restoranın tıklım tıklım dolu olması tesadüfî değil. Yakın bir gelecekte dünya Türk mutfağını keşfedecek. Mutfağımızın ayak seslerini ilk duyuran Hüseyin Özer sürekli olarak yenilik peşinde koşuyor. İsli uskumru taratoru ise yaratıcılığının güzel örneklerinden.

Yorum Yazın